top of page
  • Kürtaj işlemi Nedir? Kürtajın Yapılma Nedenleri?
    Kürtaj Nedir? Kürtaj, dünya genelinde sıkça uygulanan kişinin isteğine bağlı veya tıbbi sağlık problemleri nedeniyle gebeliğin sonlandırılması gereken durumlarda uygulanan bir tıbbi prosedürdür. “Kürtaj ne demek?” sorusu gebelik dokusunun veya fetüsün vücuttan uzaklaştırılması adına rahmin tıbbi veya çeşitli cerrahi yöntemler ile temizlenmesi olarak yanıtlanabilir. Kürtajın Yapılma Nedenleri? 1.İsteğe bağlı kürtaj Kürtaj, genellikle kişinin kendi isteğine bağlı (istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması) veya gebeliğin tıbbi risk taşıdığı durumlarda gerçekleştirilen bir yöntemdir. Çeşitli nedenlerden doğrultusunda kişiler gebelik sürecini sonlandırmak isteyebilir. İsteğe bağlı yapılan işlemlerde kürtaj yasal durum nedeniyle hamileliğin ilk 10 haftasında yapılabilir. 10 haftadan fazla gebeliklerde İSTEĞE BAĞLI kürtaj gerçekleştirilmesi ülkemizde yasaktır. Kürtaj ülkemizde bir takım yasalar ile sınırlandırılmış bir müdehaledir. Ülkemizde kanunen 10 haftaya kadar (9hafta 6 gün ve öncesi) süresi olan gebelik sonlandırılmasında, kadın evli ise eş onayı, bekar ise 18 yaş sınırı aranmaktadır. Kadınlar bu kararı verirken hekimleri tarafından ayrıntılı bilgilendirilmelidir. Kürtaj işlemi öncesinde kadına karar verme süresi verilmeli ve en azından 2 görüşme yapılmalıdır. İşlem öncesi mutlaka jinekolojik muayene ve ultrasonografi ile gebeliğin rahim içinde görülmesi gerekir. Bazı yumurtalık tümörlerinde ve dış gebelikte de kanda gebelik testi yüksek çıkar. Bu nedenle ultrasonografi ile kontrol önemlidir. Ultrasonografi ile rahim içi gebelik kesesi izlenmesinin ardından kürtaj için planlama yapılabilir. 10 hafta ülkemizde sınır olarak kabul edilmektedir. Ancak ne kadar erken haftalarda yapılırsa komplikasyon oranı o kadar düşüktür. 2.Tıbbi Nedenli Kürtaj İsteğe bağlı durumların haricinde gebeliğin anne veya bebek sağlığını tehlikeye sokabilecek tıbbi durumları beraberinde getirmesi halinde yine kürtaja başvurulabilir. Fetüs gelişimi sırasında yaşanabilen bir olumsuzluk veya anne karnındayken fetüste bazı genetik bozuklukların tespit edilmesi halinde gebeliğin sonlandırılması gerekebilir. Fetal Anomali Hamileliğin ikinci ve üçüncü trimesterinde yapılacak olan taramalar sırasında yaşamla bağdaşmayan ve tedavisi mümkün olmayan durumlar veya fetal anomali tespit edilebilir. Fetüste nörolojik anormallikler, normal karyotipli çoklu malformasyonlar veya kromozomal anomaliler bulunması halinde hekim gebeliğin sonlandırılmasına yönelik yönlendirmeler yapabilir. Bu sayede gebelik nedeniyle anne adayının karşılaşabileceği hayati riskin önüne geçilebilir. Teşhis ve Tedavi Amaçlı Kürtaj gebelik dışındaki dönemlerde, anormal uterin kanamalarda teşhis için ve rahim sağlığına yönelik hastalıkların tedavisinde de uygulanabilir. Rahim polipleri tedavisinde de kürtaj tedavisi şüpheli dokunun alınması sağlanabilir. Menopoz sonrasında olağan dışı rahim kanaması ile karşılaşılması halinde ayırıcı tanı için hekim kürtaj tedavisi önerebilir.
  • Vakum Kürtaj İşlemi Nasıl Yapılır? Kürtaj İşlemi Ne Kadar Sürer? Kürtaj İşlemi ve Ağrı?
    Vakum Kürtaj İşlemi Nasıl Yapılır? Kürtaj kararı almak, her kadın için zordur. Ruhsal ve bedeninin zarar görmemesi için doğru sağlık kuruluşları oldukça önemlidir. Bu amaçla araştırmaya başlayan kadınların dikkat etmesi gereken önemli unsurlar işlemin steril şartlarda, uygun ekipman ile yapılmasıdır. Tek kullanımlık plastik karmen kanül (karmen kanülü kalın ve sert bir pipet gibi düşünebilirsiniz) ile güvenli ortamda yani hastane şartlarında, anestezi doktoru eşliğinde yapılması önemlidir. Karmen kanüller farklı boyutlarda olup gebeliğin haftasına göre değişik büyüklükte kanül kullanılır. Öncelikle jinekolojik masaya alınan hastaya damar yolu ile gerekli ilaçlar verilerek hafif bir anestezi sağlanır. Ardından spekulum denilen alet vajinaya yerleştirilir. Rahim ağzı ve vajina içi dezenfeksiyonu sağlamak için uygun solüsyon ile yıkanır. Ardından uygun karmen kanül ile rahim içine giriş yapılır. Kanüllere takılan enjektör benzeri aparatlar aracılığı ile rahim içindeki gebelik materyali, oluşturulan negatif basınç etkisi (vakum) ile tahliye edilir. Operasyon sonrası ultrasonografi ile rahim kalınlığı kontrol edilir. Rahim içinin tamamen temizlendiği izlendikten ve kanama kontrolü yapıldıktan sonra işleme son verilir. İşlem sonrası ağrı olmaması için ağrı kesici yapılır. 2-3 saatlik izlem yapılarak hasta taburcu edilebilir ve bir günlük istirahat sonrası normal yaşantısına geri döner. Kürtaj Süresi Operasyon ortalama 10-15 dakika sürmekte ve hasta müdahale sonrasında 2-3 saat gözlem altında tutulmaktadır. Gözlem altında iken kanama takibi yapılmakta, ağrı kontrolü için gerekli durumda ağrı kesiciler uygulanmaktadır. Kadının hissettiği ağrı rahim kasılması nedeniyle olup, adet döneminde yaşanılan kramplara benzemektedir. Anestezi kısa bir dönem uygulanmış olsa da, hastamızın 4-6 saat araba kullanmaması önerilir. 1 hafta sonra kontrole çağrılmaktadır. Kürtaj Ve Ağrı Kürtaj işlemi sırasında hem lokal hem de sedasyon anestezi kullanılabilir. Önerdiğimiz işlemin ağrısız bir şekilde ve steril şartlarda yapılmasıdır. Sedasyon anestezi uygulanacak kadınlarda, 6-8 saatlik açlık süresi gerekmektedir. Kürtaj işlemi sırasında lokal (bölgesel) veya genel anestezi ile ağrı hissi giderilir. Lokal anestezi: Rahim ağzı, iğne aracığıyla yapılan enjeksiyon ile uyuşturulur. Hastanın şuuru açık olup, bilincinde sorun yoktur. Çoğunlukla vakum kürtaj yöntemi kullanılır. Genel anestezi: Hasta işlemi hissetmez.. Ağrısız, sancısız kürtaj işleminin yapılmasını sağlar. Bu işlem öncesinde hasta ayrıntılı değerlendirilmeli, açlık süresi uygun olmalı (En az 6 saatlik açlık) ve hastanın kan değerleri, kanama ve pıhtılaşma ile ilgili gerekli testleri yapılmalıdır. Ek hastalık varlığı araştırılmalı ve gerekli durumlarda önlemler alınmalıdır.
  • Kürtaj İşleminin Olası Komplikasyonları Nelerdir?
    Kürtaj Komplikasyonları Kürtaj cerrahi bir işlem olup, doğum kontrol yöntemi değildir. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi kürtajında birtakım komplikasyonları vardır. Bu riskler genellikle yasal sınır olan ilk 10 haftada yapılan müdahalelerde görülmez. Günümüz şartlarında kürtaj işlemi, steril şartlarda, uygun antibiyotik kullanımı yapılarak, vakum kürtaj ile yapıldığından komplikasyonlar nadirdir. Kanama: Operasyon sonrası az miktarda kanama olabilir. Ancak 10. hafta öncesinde yapılan yasal kürtaj işleminde kanama miktarı oldukça az olup, çoğunlukla risk oluşturmaz. Kanamanın yoğun olduğu, ağrının eşlik ettiği durumlarda acilen hekiminize başvurmalısınız. Bu durum enfeksiyonlardan veya rahim içi gebelik materyalinin tamamen çıkarılmamasından kaynaklanabilir. Enfeksiyon: Kürtaj tekniklerinin gelişmesi, operasyonun steril şartlarda yapılması, profilaktik antibiyotik kullanılması nedeniyle oldukça nadir karşılaşılır. Ancak enfeksiyon, rahim ve yumurtalık iltihabına yol açması nedeni ile dikkatle ve yakın takip edilmelidir. Şüphe durumunda uygun antibiyotikler ile tedavi edilmelidir. Kürtaj sonrası her kadın ateş, vajinal akıntı, şiddetli karın ağrısı belirtileri konusunda uyarılmalıdır. Bu belirtilerin görülmesi durumunda acil olarak başvurması konusunda bilgilendirilmelidir. Uterus perforasyonu (rahim delinmesi) : Nadir görülen bir komplikasyon olup, fark edilmemesi ciddi sorunlara yol açabilir. Özellikle rahmin yapısal olarak aşırı öne veya arkaya eğik olduğu durumlarda rahim( uterus) hasar görebilir. Bu durumu önlemek için; kürtaj ultrason eşliğinde izlenerek yapılır. Komplikasyon durumunda ise hasta gözlem altında tutulur. Bazı durumlarda ise laparoskopi veya açık cerrahi ile onarım yapılması gerekebilir. Rest plesanta (parça kalması): Kürtaj sırasında gebelik materyalinin tamamen çıkarılamamasıdır. Ultrasonografi ile kontrol edildiğinde tespit edileceği gibi, devam eden vajinal kanama ile de hasta başvurabilir. Bazı durumlarda 2. bir cerrahi işlem gerekebilir. Yapılan 2. Müdahale daha kısa sürmekte ve devam eden vajinal kanama kesilmektedir. Gelen materyal patalojik tanı amaçlı incelenmelidir. Nadir görüen, plesanta tümörlerininde kanama ile bulgu vereceği unutulmamalıdır. Başarısız kürtaj: Kürtaj sonrasında gebeliğin devam etmesidir. Gebelik testi pozitif olup, erken haftalarda, rahim içinde kesenin görülmediği durumlarda yapılan kürtaj sonrasında olabilir. Bu sorunun yaşanmaması için kürtajın ultrasonografi ile rahim içinde görülmesinin ardından yapılması ve işlemin hemen ardından rahim kontrolü bu durumu önleyebilir. Mutlaka her kadın kürtaj sonrasında, 1 hafta içinde kontrole çağrılmalıdır. Rahimde yapışıklık (asherman sendromu): Genellikle kürtaj sonrasında 35 gün geçmesine rağmen, adet görememe ile bulgu verir. Vakum kürtaj tekniğinin kullanılması, erken haftalarda işlem yapılması ve enfeksiyon kontrolü ile sıklığı azalmış bir durumdur. Tüm önlemlere rağmen, rahim içi yapışıklık durumunda histereskopi ile rahim içine kamera ile girilip mevcut yapışıklıkların açılması işlemi yapılır.
  • Bir Kadın Hayatında Kürtaj Sayısı Sınırı Var mıdır? Kürtaj Fiyatı?
    Bir Kadın Hayatında Kürtaj Sayısı Kürtaj bir aile planlaması yöntemi değildir. Amaç her zaman istenmeyen gebelikleri engellemektir. KADININ YAŞAMINDA İSTEDİĞİ ZAMAN, İSTEDİĞİ SAYIDA ÇOCUK SAHİBİ OLMA HAKKI VARDIR. Her cerrahinin komplikasyonları olduğu için kadın hayatında kürtaj sayısının artması istenmez. Bunun için bir sayı yoktur. Ancak ne kadar az kürtaj o kadar az komplikasyon demektir. Kürtaj sayısı arttıkça riskler artmaz. Her kürtajda komplikasyon oranları aynıdır. Toplumumuzda modern korunma yöntemlerinin aktif kullanımı sağlanmalıdır. Kürtaj Fiyatı Türk Tabipler Birliğinin belirlediği katsayılar doğrultusunda fiyatlar belirlenir. Ancak kürtaj işleminin yapılacağı hastane, uygulanan anestezi ve gebelik haftasına göre fiyat farklılıkları olabilir. Operasyon öncesi bu konuda doktorunuzdan bilgi alabilirsiniz. Farklı hastanelerde farklı fiyatlar olabilir. önemli olan işlemin steril ortamda ve her türlü komplikasyonun tedavi edilebileceği şartlarda yapılmasıdır. Her hastanede ve her kadın doğum hekimi kürtaj işlemini yapmayabilir.
  • Kürtajın Psikolojik Etkileri? Kürtaj Sonrası Bakım ve İyileşme? Kürtaj Sonrası Kontrol? Kürtaj Sonrası Korunma? Kürtaj Sonrası Kısırlık?
    Kürtajın Psikolojik Etkileri Kürtaj sonrası vücuttaki değişiklikler veya yaşanılan psikolojik süreç bazı kadınlarda psikolojik etkiler yaratabilir. Özellikle kürtaj sonrası başarısız olunması gebelik sonlandırma sürecinin uzamasına neden olarak kişilerin stres düzeyini artırabilir. Bu nedenle kürtaj bir uzman tarafından gerçekleştirilmesi ve takip edilmesi gereken bir süreçtir. Yapılan çalışmalarda kürtaj olan kadınların üçte birinde psikolojik yan etkileri açığa çıktığı gözlemlenmiştir. İşlem sonrasında karşılaşılan belirtiler arasında tükenmişlik hissi yer alır. Kişilerde depresyon, tekrar hamile kalamama endişesi ve anormal yeme davranışları açığa çıkmıştır. Bazı kişilerde ise kabus görme, benlik saygısında azalma, suçluluk ve pişmanlık hissetme gibi olumsuz durumlar ile karşılaşıldığı da vurgulanmıştır. Bu tür durumlarda hastaların psikolojik destek almaları önerilir. Kürtaj İşlemi Sonrası Kürtaj sonrasında 6-7 gün süren adet kanamasından daha az miktarda vajinal kanama olabilir. Birçok cerrah, kürtaj sonrasında ultrasonografi ile rahim içini değerlendirir. Operasyonun başarılı olduğunu, ultrasonografi ile tespitin ardından işlem sonlandırılır. Halk arasında parça kalması olarak adlandırılan rest plesanta gebelik materyalinin tamamen boşaltılamamasıdır. Çoğunlukla yoğun devam eden vajinal kanama ana şikayettir. Bu nedenle geçmeyen, uzun ve yoğun süren vajinal kanamada doktorunuza başvurmalısınız. Ancak ultrasonografinin her alanda ulaşılabilirliğinin artmasıyla bu komplikasyon da azalmıştır. Kürtaj sonrası yaklaşık 30-35 günün ardından adet kanaması görmeniz beklenir. Yani 7-10 gün gecikmeli adet olmanız normal olup, endişelenecek bir durum yoktur. Ancak regl kanamanız 35 günün ardından gerçekleşmediyse mutlaka hekiminize başvurmanız gerekir. Kürtaj sonrası nadirde olsa rahim iç duvarının hasar görmesi ve yapışıklık olmasına bağlı sorunlar nedeniyle adetiniz gecikebilir. Vakum yöntemiyle kürtaj işlemi sonrasında böyle bir komplikasyonla genellikle karşılaşmayız. Kürtaj sonrasında 1 günlük evde istirahat etmeniz yeterli olup hafif düzeyde kasık ağrısı olabilir. Ağrı, adet sancısına benzer. Bu ağrıyı engelleyebilmek için hekiminizin önerdiği ağrı kesicileri kullanmalısınız. Kürtaj sonrasında ilk 15 gün duşunuzu ayakta almanız, denize, havuza savunaya girmeniz ve vajinal tampon kullanmanız önerilmez. Kürtaj Sonrası Bakım ve İyileşme Kürtaj genellikle güvenli kabul edilen prosedürlerden biridir. İşlem sonrasında kanama ve kramp gibi kürtaj belirtileri ile karşılaşılması normal kabul edilir. Bu belirtilerin kontrol altına alınabilmesi ve iyileşme sürecinin verimli bir şekilde atlatılması için kürtaj sonrası bakım önerilerine dikkat edilmelidir. Cerrahi veya tıbbi kürtaj gerçekleştirilmesi ardından kişinin dinlenmesi gerekir. Kürtaj Sonrası Kontrol Her kadın kürtaj sonrası kanama, ateş, karın ağrısı, kötü kokulu vajinal akıntı gibi belirtiler durumunda acilen hekimine başvurması konusunda bilgilendirilmelidir. Bunların dışında operasyondan 1 hafta sonra kontrole çağrılmalıdır. Kürtaj Sonrası Adet Kürtajdan ortalama 30-35 gün sonra regl kanaması görülür. Bazı kadınlarda kürtaj sonrası 20 güne kadar uzayan vajinal kanama olabilir. Bu kanama lekelenme şeklinde az miktarda olabileceği gibi, aralıklarla daha yoğun devam edebilir. Normalde de yaşanılan bir klinik durumdur. Ancak 1. Hafta sonrasında devam eden vajınal kanamalar ultrasonografi ile değerlendirilmelidir. Kontrolde rahim içi düzenli izlendiği durumda devam eden vajinal kanamalarda çoğunlukla ek müdahaleye gerek yoktur. Kürtaj Sonrası Korunma Kadın doğum hekimi tarafından kürtaj sonrasında her kadına korunma yöntemleri konusunda danışma verilmeli ve en uygun yöntem seçilmelidir. Amaç kürtaja yol açan istenmeyen gebelikleri önlemektir. Kürtaj sonrası spiral, işlemin hemen ardından takılabilir. Doğum kontrol ilaçlarıda kürtaj sonrasında başlanılabilir. Yöntem seçiminde hastanın isteği, kronik hastalıkları, kullandığı ilaçlar, doğum sayısı, yaşı önemlidir. Kürtaj Sonrası Kısırlık Kürtaj bir cerrahi işlem olup uygun koşullarda, uygun haftalarda yapıldığı takdirde komplikasyonsuz bir iyileşme süreci geçirilir. Kürtaj sonrası yeni bir gebelik olabilir. Kürtaj kısırlığı yol açmaz. Ancak kürtaj sonrası görülebilen bazı komplikasyonlar nedeni ile rahim zarar görebilir. Rahim içi yapışıklık nedeni ile ilerleyen yıllarda gebelik oluşumu güçleşebilir.
  • Kürtaj İşlemi Yaptıran Kadınlara Öneriler?
    Kürtaj İşlemi Yaptıran Kadınlara Öneriler Her cerrahi girişimin getirdiği birtakım riskler vardır. Son yıllarda daha sık uygulanılan vakum küretaj yöntemi ile komplikasyonlar azalmıştır. Ayrıca 10 haftadan büyük gebelikler tıbbi gereklilik olmadıkça sonlandırılamaz. Tüm bu önlemlere rağmen nadir de olsa kürtaj sonrası birtakım komplikasyonlar görülebilir. Kürtaj işlemine karar veren her kadın riskler konusunda bilgilendirilmelidir. Rahim ağzının aşırı sert olduğu, özellikle daha önce gebelik geçirmeyen ve gebelik kesesi izlenmeden yapılan kürtajda rahim içine girilemeyebilir ve gebelik tahliyesi yapılamayabilir. Bu durumda kürtaj 5-7 gün sonraya ertelenebilir. Mutlaka rahim içinde gebelik kesesi izlendikten sonra işlem yapılmalıdır. Kürtaj sonrası ağrı, adet sancısı gibi hafif düzeyde olabilir. Ancak şiddetli ağrı, yoğun kanama ve ateş durumunda acilen hekiminize başvurmalısınız. Kürtaj sonrası mümkünse 4-6 saat istirahat edin. Kürtaj sonrasında 1 hafta içinde mutlaka kontrole gitmeniz ve doğum kontrol yöntemleri konusunda doktorunuzdan bilgi almanız gerekir. Kürtajdan 30-35 gün sonra regl kanaması beklenir. Bu döneme kadar ara ara düzensiz ve az miktarda kanamalar sizi endişelendirmesin Özellikle enfeksiyona açık olan ilk 15 günde denize, havuza girmemeniz, vajinal duş almamanız ve ilişki yasağı uyulması gereken kurallardır. Kürtaj sonrası kan uyuşmazlığı olan çiftlerde mutlaka kan uyuşmazlığı iğnesi yapılmalıdır. İğne ilk 72 saat içinde uygulanmalıdır. (kan uyuşmazlığı kadının kan grubu rh(-)negatif, erkeğin rh(+)pozitif olması durumunu ifade eder. Fetüsün kan grubunu bilemediğimiz için kürtaj olmuş kadınlarda kan uyuşmazlığı durumunda kan uyuşmazlığı iğnesi yapılmalıdır.
  • Kürtaj Yöntemleri Nelerdir? Vakum Kürtaj İşlemi Nasıl Yapılır?
    Kürtaj Yöntemleri Nelerdir? Kürtaj işlemi, yapılacağı döneme ve hastanın tıbbi durumuna göre farklı yöntemler dahilinde gerçekleştirilebilir. Kürtaj yöntemleri arasında ilaçlı kürtaj, aspirasyon kürtaj ve genişletme ve tahliye (D&E) kürtaj yer alır. Aspirasyon (Vakum Kürtaj) Aspirasyon bir diğer adıyla emme kürtaj yöntemi ise klinik ortamda gerçekleştirilen bir işlemdir. Aspirasyon yönteminde rahmin boşaltılması için özel bir cihaz kullanılır ve hafif bir emiş gücü ile rahim boşaltılır. İşlem sedasyon altında gerçekleştirilir. İşlem süresi ise yaklaşık olarak 5 ila 10 dakika aralığındadır. Genişletme ve Tahliye Genişletme ve tahliye yöntemi ise hamileliğin ilerleyen dönemlerinde uygulanan bir kürtaj yöntemidir. 14 ila 16 haftalık gebeliklerde zorunlu tıbbi nedenler doğrultusunda gebeliğin sonlandırılması gerekebilir. Bu tür durumlarda genişletme ve tahliye yöntemi uygulanır. Rahmin güvenli bir şekilde boşaltılması için aspirasyon cihazı ve tıbbi aletler ortak kullanılır. Genişletme yöntemi ve tahliye bazı vakalarda kademeli olarak uygulanabilen bir işleme dönüşebilir. 10 ile 15 dakika süren işlem öncesinde rahim ağzının kademeli olarak genişletilmesi için küçük dilatörler veya ilaçlar kullanılabilir.
  • Kürtaj Ve Evlilik? Kürtaj Ve Mahremiyet? Kürtaj Öncesi Yapılan Testler? Kan Uyuşmazlığı Ve Kürtaj ?
    Kürtaj Ve Evlilik Kürtaj olmak için evlilik zorunlu değildir. Evli olmayan 18 yaşını doldurmuş kadınlar kendi istekleri doğrultusunda kürtaj olabilirler. Evli çiftlerde ise mutlaka eşin onay vermesi gerekmektedir. Kürtaj Ve Mahremiyet Her kadın istediği kadar çocuk sahibi olma özgürlüğüne sahiptir. Amaç kadınlarda modern korunma yöntemlerini kullanmaktır. Ancak bazen kaza olarak adlandırdığımız bu sorunla karşılaşıldığı zaman gebelik sonlandırma kararı verilebilir. Kürtaj işlemi, hasta hakları yönetmeliğince gizliliği esastır. Bildirimi gizli bir işlem olup, hasta mahremiyeti esastır. Hasta bilgileri başka bir kişi, kişiler veya kurumlara paylaşılamaz. Yasalar dışında her hekimin diplomasını alırken ettiği yemin ile hasta bilgilerinin hiçbir zaman paylaşılamayacağı güvence altına alınmıştır. Kürtaj Öncesi Yapılan Testler Her cerrahi işlem, ister kısa ister uzun sürsün hasta mutlaka ayrıntılı değerlendirilmelidir. Kronik hastalık mevcudiyeti araştırılmalıdır. Her kadında kan değerleri, kan grubu, kanama ve pıhtılaşma zamanına bakılmalıdır. Kan Uyuşmazlığı Ve Kürtaj Kan uyuşmazlığı mevcut olan çiftlerde, kürtaj sonrası kan uyuşmazlığı iğnesi yapılması zorunludur. Kadının kan grubu Rh(-) negatif, eş kan grubu RH(+) olması kan uyuşmazlığını gösterir. Bu durumda kan uyuşmazlığı iğnesi yapılır. İğne kan ürünü reçetesi ile alınmakta ve ilk 72 saat içinde uygulanmaktadır.
  • İdrar kaçırmanın kişisel yönetimi ? Hayat tarzı değişiklikleri? Mesane eğitimi ? Pelvik taban kas egzersizleri? İdrar kaçırma için ilaç tedavisi?
    İdrar kaçırmanın kişisel yönetimi İdrar kaçırmanın birçok tedavi yöntemi vardır. Eğer semptomlar sizi etkiliyorsa utanmadan uzman bir hekimle görüşmeniz iyi olacaktır. Herkesi tedavi eden tek bir yöntem yoktur. Sizin idrar kaçırmanızla ilgili olarak aldığınız önlemler bazen kaçırma sorununuzu ciddi şekilde düzeltebilir ve daha iyi bir hayat kalitesi sağlayabilir. Bu tedbirler hayat tarzı değişiklikleri, mesane ve pelvik taban kas egzersizleridir. Ameliyat ve ilaç tedavileri gibi yöntemler, bu yöntemler işe yaramadığında uygulanabilir. Hayat tarzı değişiklikleri Günlük diyetinizin idrar kaçırmanız üzerinde etkisi olabilir. Diyetteki değişiklikler idrar kaçırma sorununu bir parça düzeltebilir. Gün boyunca çok az veya çok fazla sıvı tüketmek idrar kaçırmanızı etkileyebilir. Doktorunuzla günlük ne kadar sıvı almanız gerektiği konusunda konuşmalısınız. Az sıvı alarak daha az idrar kaçırma uygulaması oldukça basit bir çözümdür. Buna rağmen bazen sıvı azaltılması sizin için tehlikeli olabilir. Çünkü sıvı alımının azaltılması vücudun sıvısız kalmasını, idrar yolu enfeksiyonunu, idrar yolu taşlarını ve kabızlığı beraberinde getirebilir!!!!!. Kafein, alkol ve yumuşak içecekler idrar kaçırmaya neden olmaz, fakat bazı kişilerde sıkışma hissini ve sık idrara gitmeyi artırır. Bu tür içeceklerden kaçınmanız sizin durumunuzu bir miktar düzeltebilir. Belli bazı gıdalar mesanede tahriş yapabilir. En sık karşılaşılanlar arasında; acı-baharatlı yiyecekler, limon ve ağır kokulu peynirlerin olduğu görülmektedir. İdrar kaçırmanızı daha da kötüleştirdiğini düşündüğünüz içeceklerden kaçınmanız size yardımcı olacaktır. Kabızlık ve aşırı kilo alımının idrar kaçırma ile bağlantısı bulunmaktadır. Sağlıklı bir kiloya ve düzenli barsak alışkanlıklarına sahip olmak oldukça önemlidir. Kilo verdiğiniz takdirde bazı semptomlarınızda düzelme olduğunu görebilirsiniz. Mesane eğitimi Doktorunuz size mesane eğitimi yapmanızı önerebilir. Mesane eğitiminin ilk aşaması bir işeme günlüğü tutulmasıdır. Bu günlükte ne kadar sıvı içtiğiniz, ne sıklıkta idrar yaptığınız ve ne kadar idrar miktarınız olduğu kaydedilir. Bu bilgiler ışığında doktorunuz size idrar yapma sıklığınız konusunda önerilerde bulunacak ve sizden bunlara uymanızı isteyecektir. Eğer mesane eğitimi başarılı olmuşsa mesaneniz daha fazla idrarı depolayabilecektir. Pelvik taban kas egzersizleri Pelvik taban kasları idrar torbanızı ve barsaklarınızı destekler. Bu kaslar yaşla, hastalıkla veya hormonal değişikliklerle birlikte zayıflayabilir. Zayıf pelvik taban kasları ise idrar kaçırmaya neden olabilir. Ayrıca kadınlarda gebelik ve doğum, pelvik taban kaslarını zayıflatabilir. Pelvik taban kas egzersizleri ve bu egzersizler için dizayn edilmiş programlar idrar kaçırmayı düzeltebilir. Bu egzersizleri denemeden önce mutlaka doktorunuza danışın. Pelvik taban kas egzersizleri için genel direktifler Bu egzersiz genel pelvik taban kas egzersizi direktifleridir. Doktorunuzla size uygun program için konuşun. Her zaman bu egzersizi idrar yaptıktan sonra uygulayın. Öncelikle rahat bir pozisyon alın. Bu pozisyon çömelmiş, oturur veya ayakta bir pozisyon olabilir. İdrarınızı tutar gibi kendinizi sıkın ve gevşetin. Bu egzersizi on defa tekrarlayın. Bir sonraki aşamada aynı egzersizi yapın fakat gevşetmeden önce 5 saniye kendinizi kasılı tutun. Bu şekilde 5 saniye tutmanıza uyum sağlamanız birkaç haftanızı alabilir. Pelvik taban kaslarınız bu şekilde daha da kuvvetlenecektir. Sonraki egzersiz arka pelvik kas tabanını hedef alır. Büyük tuvaletinizi tutar gibi kendinizi sıkın ve gevşetin. Bu egzersizi on defaya kadar tekrarlayın. Bir sonraki aşamada aynı egzersizi yapın fakat gevşetmeden önce 5 saniye kendinizi kasılı tutun. Bu egzersizi on defaya kadar tekrarlayın. Bu egzersizler size, her gün tekrarladığınızda faydalı olacaktır. Bu egzersizler kasların güçlenmesi için en az üç ay yapılmalıdır. İdrar kaçırma için ilaç tedavisi İdrar kaçırma tedavisi idrar kaçırmanın çeşidine, ne kadar şiddetli olduğuna ve neyin sebep olduğuna bağlıdır. İdrar kaçırmayla kendi başına üstesinden gelme tedavileri çoğu zaman ilaç tedavisiyle birleştirilir. Birçok ilaç seçeneği vardır ve uygun ilaç doktorunuz tarafından gerektiğinde önerilecektir.
  • İdrar kaçırma nedir? İdrar kaçırmanın nedenleri nelerdir?
    İdrar kaçırma nedir? İdrar kaçırma her türlü kontrol edilemeyen ve istenmeyen idrar tutamama durumudur. Eğer bu durum düzenli olarak tekrarlarsa tıbbi bir sorun olarak kabul edilir. Kadınlar, erkeklere göre idrar kaçırma sorunlarından daha fazla şikâyetçi olurlar. Birçok hasta doktorlarıyla idrar kaçırma durumunu konuşmaktan rahatsızlık duydukları için tedavisiz kalmaktadır. İdrar kaçırma sıklıkla meydana geliyor veya hayat kalitesini etkiliyorsa doktora görünmek ve tıbbi tedavi önerileri almak oldukça önemlidir. Hastaların çoğunda idrar kaçırma farklı tedavi seçenekleri ile tedavi edilebilir. Bu tedavi seçenekleri; pelvik taban kaslarının kuvvetlendirilmesi, ilaç tedavileri veya cerrahi tedavilerdir. Doktorunuzla birlikte sizin için en iyi olan tedavi yöntemini konuşabilirsiniz. İdrar kaçırmanın en sık nedenleri: Gebelik Doğum Pelvik taban kaslarının zayıflığı Hormon eksikliği Nörolojik hastalıklara bağlı idrar kaçırma İdrar yolu enfeksiyonu Yaygın risk faktörleri: Geçirilmiş pelvik ameliyatlar Gebelik Menopoz İdrar kaçırma artmış yaşla birlikte daha fazla görülür hale gelir. Fakat yaşlanmanın normal bir süreci değildir.
  • Stres tipinde (Öksürme, gülme, hapşırma, ani hareketlerle) idrar kaçırması olan kadınlar için cerrahi tedavi ?
    Stres tipinde idrar kaçırması olan kadınlar için cerrahi tedavi Bazen kendi kendinize aldığınız ya da doktorunuz tarafından verilen ilaçlar idrar kaçırmanızı iyileştirmez. Eğer stres tipi idrar kaçırma (SUI) yakınmanız varsa, doktorunuz cerrahi tedavi önerebilir. SUI için genel olarak önerilen tedavi seçenekleri: Askı yerleştirilmesi Burch kolposüspansiyon Yapay kompresyon araçları (balon yerleştirilmesi) Artifisyel Üriner Sfinker (AÜS) Yer kaplayıcı ajanlar Bütün cerrahilerin amacı idrar kaçırmayı tedavi etmektir. Nasıl yapıldıkları değişiklik göstermektedir. Aşağıdaki kriterlere bağlı olarak doktorunuzla birlikte sizin için uygun olan yaklaşıma karar verebilirsiniz: Yaşınız İdrar kaçırmanızın şiddeti Eşlik eden pelvik organ sarkmaları Şikayetlerinizin rahatsızlık düzeyi Genel sağlık durumunuz
  • İdrar kaçırmanın değerlendirilmesi ve tanısı nasıl konulur?
    İdrar kaçırmanın değerlendirilmesi ve tanısı Doktorunuzun, idrar kaçırmanın hangi tipte olduğunu ve buna neyin neden olduğunu bulması gerekir. Bu en iyi tedaviyi bulmaya yardımcı olur. Durumunuzu daha iyi anlamak için doktorunuzun uygulayabileceği bazı testler şunlardır: Tam bir medikal öykü (Anamnez) Fizik muayene Hasta sorgulamaları Mesane günlüğü İdrar testi İşeme sonrası kalan idrarın ölçümü Ped testi Tanınızın herhangi bir nedenle tam olarak konulamadığı durumlarda doktorunuz ürodinamik değerlendirme, üroflovmetri testi, daha invazif ürodinamik test, sistoskopi veya görüntüleme önerebilir. Tıbbi özgeçmiş Doktorunuz, sizde hangi tip idrar kaçırma olduğunu anlamak için tıbbı özgeçmişinizi sorgulayacaktır. Tıbbi özgeçmişiniz kapsamında doktorunuz başka hangi rahatsızlıklarınızın olduğunu veya hangi ilaçları aldığınızı öğrenmek isteyecektir. Çünkü özgeçmişiniz ve aldığınız tedaviler idrar kaçırmanızla ilişkili olabilir, semptomlarınızı etkileyebilir. Doktorunuz aşağıdaki soruları size yöneltebilir: Aldığınız ilaçlar Sigara içiyor musunuz? Ne zaman, ne kadar sıvı alıyorsunuz? Kahve ve alkol tüketiminiz ne kadar? Daha önceden ameliyat oldunuz mu? Dışkılama ile ilgili bir sorununuz var mı? Hiç gebe kaldınız mı? Menopoza girdiniz mi? Doktorunuz idrar kaçırmanızın günlük hayat kalitenizi ne kadar etkilediğini sorabilir. Örneğin: Ne sıklıkta tuvalete gidersiniz? Ne sıklıkta idrar kaçırırsınız? Gülerken, öksürürken veya hapşırırken idrar kaçırır mısınız? Gece idrar yapmak için uyanır mısınız? Tuvaletiniz geldiği zaman tuvalete yetişmek için aceleyle mi gidersiniz? İdrar yaptıktan sonra idrar torbanızın boşalmadığını hisseder misiniz? Doktorunuz sizin cinsel yaşantınızla ilgili ve tedavi almak isteyip istemediğinizle ilgili soru sorabilir. Fizik muayene Doktorunuz mesanenizin büyüyüp büyümediğini anlamak için sizin karnınıza fizik muayene yapabilir. Mesaneniz dolu olduğunda doktorunuz stres tipi idrar kaçırma (SUI) olup olmadığını görmek için öksürmenizi isteyecektir. Ayrıca doktorunuz sizin pelvik taban kaslarınızın nasıl çalıştığını anlaması için erkeklerde rektumdan muayene, kadınlarda ise jinekolojik muayene yapması gerekebilecektir. Hasta sorgulama formları Doktorunuz, idrar kaçırmanızın hayatınızı ne kadar etkilediğini ve semptomlarınızı anlamak için sizden bir form doldurmanızı isteyecektir. Ayrıca bu formlar tedavi sürecinde de kullanılacak ve semptomlarınızın düzelip düzelmediği konusunda yardımcı olacaktır. İşeme günlüğü Doktorunuz sizden birkaç gün için bir işeme günlüğü doldurmanızı isteyecektir. Bu günlükte bir gün boyunca ne kadar sıvı aldığınız, ne sıklıkta tuvalete gittiğiniz ve ne kadar idrar yaptığınız kaydedilecektir. İşeme günlüğü oldukça önemli olup bu günlük, doktorunuzun semptomlarınızı daha iyi bir şekilde anlamasına yardımcı olacaktır. İdrar analizi İdrarınızın az bir miktarını idrar analizi için vermeniz gerekecektir. İdrar tahlili, idrar yolu enfeksiyonunuzun olup olmadığı konusunda bilgi verecektir. Kalıntı idrar tayini İdrar yaptıktan sonra idrar torbasında kalan idrar, artık idrar miktarıdır. İşeme sonrası kalıntı idrar (PVR) olarak da adlandırılır. Bir kateter yardımı ile veya ultrasonografi ile ölçülebilir. Kalıntı, idrar kaçırmayı kötüleştirebilir veya idrar yolu enfeksiyonu gibi başka bir ürolojik sorunun belirtisi olabilir. Kalıntı idrar ölçümü, idrar kaçırmanızın nedenini anlamada doktorunuza yardımcı olabilir. Ped testi Ped testi sırasında doktorunuz sizden sıvı emici bir ped kullanmanızı isteyecektir. Genellikte bu test 1 – 24 saat arasında sürer. Pedin emdiği idrar miktarını tartmanız istenecektir. Doktorunuz bu testin detaylarını size anlatacaktır. Ped testini yapmak her zaman çok kolay değildir ve tümüyle doktorunuzla işbirliği içinde yapılmalıdır. Tanınızın herhangi bir nedenle tam olarak konulamadığı durumlarda doktorunuz ürodinamik değerlendirme, üroflovmetri testi, daha invazif ürodinamik test, sistoskopi veya görüntüleme önerebilir.
  • İdrar kaçırmanın tipleri nelerdir? En sık Görülen Tipleri Hangileridir? Stres tipi idrar kaçırma nedir? Sıkışma tipi idrar kaçırma nedir? Karışık tipte idrar kaçırma nedir?
    İdrar kaçırmanın tipleri Hastanın nasıl ve ne zaman idrar kaçırdığına bağlı olarak farklı tiplerde idrar kaçırma vardır. Bu idrar kaçırma tipi idrar yollarının hangi kısmının etkilendiğiyle ilişkilidir. Stres tipi idrar kaçırma Stres idrar kaçırma (SUI) aşağıdaki aktiviteler sırasında idrar kaçırma durumudur; Öksürme, hapşırma veya gülme Koşma veya sıçrama gibi egzersizler Alışveriş eşyaları gibi ağır yükleri kaldırma Bu aktiviteler sırasında idrar torbası içindeki basınç artar ve idrar kaçırma oluşur. İdrar yolunuz veya idrar tutmayı sağlayan kaslarınız artmış mesane basıncına karşı koyamazlar ve idrar kaçırma meydana gelir. Sıkışma tipi idrar kaçırma Sıkışma tipi idrar kaçırma (UUI) erteleyemeyeceğiniz aniden sıkışma hissiyle birlikte meydana gelen idrar kaçırma durumudur. Mesane kası kasılır ve siz idrar kaçırmak istemediğiniz halde idrar kaçırırsınız. Karışık tipte idrar kaçırma Eğer hem sıkışma hem de stres idrar kaçırmadan şikâyetçiyseniz doktorunuz size karışık tipte idrar kaçırma tanısı koyabilir. İdrar kaçırma durumunu konunun uzmanı ile konuşmak oldukça önemlidir. Tedavi edilmemiş idrar kaçırma durumu enfeksiyonlara, ciltte kızarıklıklara veya cinsel sorunları beraberinde getirebilir. Ayrıca depresyon, stres, kendine saygının zedelenmesi ve utanmaya neden olabilir. Bu sorunlar kendinizi toplumdan ayırmaya, iş ve sosyal hayatınızın bozulmasına yol açabilir. Doktorunuz şikâyetlerinizin düzelmesi ve tümüyle iyileşmesi için size yardımcı olabilir. Doktorunuzun sizin hangi tip idrar kaçırmanızın olduğunu ve buna neyin sebep olduğunu bilmesi gerekecektir. Bu bilgileri doktorunuzun bilmesi ise size doğru tedaviyi önermesinde yardımcı olacaktır. İdrar kaçırmanız hakkında konuşurken ve soru sorarken utanmamalısınız. Doktorunuzla görüşmeden önce aklınızdaki soruları bir liste şeklinde hazırlamanız size yardımcı olacaktır.
  • Sıkışma Tipindeki İdrar Kaçırmada 2. Basamak Tedavi ?
    Sıkışma Tipindeki İdrar Kaçırmada 2. Basamak Tedavi Bazen idrar tutmaya yardımcı teknikler ya da doktorunuzun yazdığı ilaçlar sıkışma tipi idrar kaçırmanızı (UUI) iyileştirmeyebilir. Bu durumlarda başka tedavi seçenekleri de mevcuttur. Hangisinin sizin için daha iyi olduğuna doktorunuzla beraber karar verebilirsiniz. Sıkışma tipi idrar kaçırmanızla ilgili 2. basamak tedavi seçenekleri: Mesaneye botulinum toksin enjeksiyonu Nöromodulasyon olarak da bilinen sinir uyarılması Mesane hacmini arttıran cerrahiler
  • Gebelik öncesi neden bir kadın doğum uzmanına görünmeliyim?
    Gebeliğiniz öncesinde bir jinekoloğa görünmeniz bir çok açıdan size fayda sağlayacaktır. Gebelik öncesi muayenenizde size ve bebeğinize zarar verebilecek enfeksiyonların taramasını yapar, herhangi bir rahatsızlığınız varsa önce bunun tedavisi planlanıp gebeliği bir süre ertelemenizi tavsiye ederiz.
  • Gebelik Nasıl Oluşur? Gebe Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız ? Olası Gebelik Belirtileri Kesin Gebelik Tanısı Nasıl Konulur?
    Gebelik Nasıl Oluşur? Olgun dişi yumurta hücresi (ovum) ile erkek tohum hücresinin (spermium) birleşmesine döllenme denir. Döllenme tüpte olur, gebeliğin başlangıcıdır. Cinsel ilişki sırasında hazneye dökülen spermiumlar, uterus içine doğru ilerler, uterustan fallop tüplerine geçerler. Bu sırada ovulasyon ile over dışına atılan dişi yumurta hücresi, fallop tüplerinin saçakları tarafından tüp içine alınır. Döllenen yumurta hormonların etkisiyle döllenmiş yumurtanın yerleşmesine uygun hale gelen endometriuma yerleşir (implantasyon). Zigottan(döllenmiş yumurta hücresi), bebek ve plasenta (eş) gelişir. Gebelikten şüphelenmenize neden olan belirtilere “Olası Gebelik Belirtileri” denir. Gebelik dışında farklı hastalıklarda ortaya çıkabilen belirtilerdir. Olası Gebelik Belirtileri Beklenen adetin gecikmesi : düzenli adet gören, üreme çağındaki bir kadında, beklenen adetin gecikmesi çoğunlukla gebeliğin ilk habercisidir. Kusma, bulantı, aşerme : Özellikle sabahları olan, akşama azalan bulantı ve kusmanın yanı sıra; yemek kokularına tahammülsüzlük, normal yiyecekler dışındaki maddelere karşı ( kül, kil, kireç, gibi ) yeme isteği ilk gebelik belirtilerindendir. Bu belirtiler çok hafif olabileceği gibi, gebe kadının beslenmesini engelleyecek kadar şiddetli seyredebilir. Vaginal akıntıda artma : Gebelikte östrojen hormonun fazla salgılanmasına bağlı olarak, vaginal akıntı artar. Akıntı, yumurta akı kıvamında ve kokusuzdur. Deri renginin koyulaşması : Vücudun ; koltuk altı, yüz, göbek çevresi, meme başı çevresi, göbek altı orta hat gibi bölgeleri hormonların etkisiyle koyulaşır. Göğüslerde dolgunluk ve hassasiyet, Sık, idrara çıkma. Tükürük salgısında artış. Halsizlik, yorgunluk, uykuya eğilim. Kesin gebelik tanısı için bebeğin ultrasonografi ile görüntülenmesi veya bebek kalp sesinin duyulabilmesi gerekir. Kesin Gebelik Tanısı 1.Ultrasonografi: Vajen yolu ile yapılan ultrasonografi ile 6. gebelik haftasında, bebeğin kalp atışı ve bebeğin kendisi ekranda görülebilir. Vajen yolu ile yapılan ultrasonografi gebeliğe zarar vermez. En erken kesin gebelik tanısı bu yöntem ile konur. 2.Gebeliğin 10. haftasından itibaren doppler aletleri ile duyulabilir.
  • Dış Genital Organların Temizliği Önemli midir?
    Dış Genital Organların Temizliği Önemli midir? Dış genital organları tuvalette önden arkaya doğru temizlemeye dikkat edilmelidir. Her gün iç çamaşırı değiştirilmeli ve iç çamaşırı pamuklu olmalıdır.
  • Gebenin Acilen Hekime Başvurmasını Gerektiren Durumlar Nelerdir? Gebeliğinizin hangi döneminde olursanız olun, aşağıdaki belirtilerden bir ya da birden fazlasını gördüğünüzde mutlaka doktora başvurunuz!
    Gebenin Acilen Hekime Başvurmasını Gerektiren Durumlar Nelerdir? 1.Ani vaginal kanama 2.İnatçı kusmalar 3.Yüksek ateş 4.İdrar yaparken yanma, sızı. 5.Şiddetli karın, bel, kasık ağrısı 6.El ve yüzde şişme 7.Ani görme bozukluğu, göz önünde siyah noktaların uçuşması 8.İdrar miktarında azalma 9.Baş ağrısı 10.Vajenden ani, bol miktarda sıvı gelmesi (amniyon kesesinin açılması) 11.Bebek hareketlerinin azalması halinde (normalde >10 / gün) 12.Kilo alımının durması 13.Renkli, kokulu vaginal akıntı olması halinde gebe hiç vakit kaybetmeden hekime başvurmalıdır.
  • Gebelikte Sıklıkla Ortaya Çıkan Şikayetler Nelerdir? Bu Şikayetler Nasıl Giderilebilir?
    Gebelikte Sıklıkla Ortaya Çıkan Şikayetler Nelerdir? Bu Şikayetler Nasıl Giderilebilir? Bulantı Kusma Gebeliğin ilk 3 ayında hormonların etkisiyle özellikle sabahları ortaya çıkar. Genellikle 3. aydan sonra şikayetler azalır, zamanla tamamen kaybolur. Öneri ; - Yataktan kalkmadan bisküvi, kızarmış ekmek gibi kuru şeyler yenmeli, - Az ve sık yemek yenmeli, - Soslu, yağda kızartılmış, çok şekerli sulu gıdalar alınmamalıdır. - Haşlama patates, ekmek, yumurta, peynir, yoğurt, pirinç pilavı, makarna, yenebilir. - Tuzlu leblebi ve içecekler ile soda da yararlıdır. 2. Sık İdrar Yapma Gebeliğin ilk yarısında artan böbrek kan dolaşımı ve hormonların etkisiyle, son yarısında ise bebeğin önde gelen kısmının mesaneye yaptığı bası sonucunda sık idrar yapma isteği ortaya çıkar. İdrar yaparken yanma ve idrar renginde değişiklik olması enfeksiyon belirtileridir. Derhal bir hekime başvurmalı ve gerekli tedaviye başlanmalıdır. Enfeksiyon yoksa sık idrara çıkma normaldir. Geceleri tuvalete kalkmak zor geliyorsa, geceleri daha az su içilmelidir. 3.Vaginal Akıntı : Normalde gebelerde artan östrojen miktarına bağlı olarak, kokusuz, kaşıntı yapmayan yumurta akı kıvamındaki akıntı görülür. - Kokulu, vajende yanma, kaşıntı yapan sarı-yeşil veya kesilmiş süt kıvamında beyaz renkli akıntı enfeksiyon belirtisidir. Öneri: - Her gün iç çamaşırı değiştirilmelidir. - Tuvalet temizliğine dikkat edilmelidir (hazneden makata doğru). - Vajenin içi yıkanmamalıdır. - Enfeksiyon belirtisi varsa mutlaka bir hekime başvurulmalıdır - Vaginal deodorantlar ve parfümlü sabunlar kullanılmamalıdır. 4.Varis Oluşumu Gebelikte büyüyen uterusun yaptığı basıya bağlı olarak, bacaklarda, labium majör ve labium minörlerde varis meydana gelebilir. Öneri : - Uzun süre ayakta durulmamalıdır. - Önceden varis varsa veya gebelikte ortaya çıkmışsa gebeliğin erken döneminden itibaren elastik varis çorabı giyilmelidir. - Bacaklar yükseğe kaldırılarak dinlendirilmelidir. - Ayaklara düzenli egzersiz yapılmalıdır. - Dolaşımı artırmak için ayak bileklerine daireler çizdirilebilir. 5.Ödem Hormonların etkisiyle vücutta su tutulması, gebelikte görülen ödemin nedenidir. Gebeliğin geç döneminde sadece bacaklarda ortaya çıkan ödem tedavi gerektirmez. Ödem; sabahları, el, yüz ve bacaklarda meydana geliyorsa, gebelik zehirlenmesi belirtisidir. Tedavisi gerekir. Öneri: - Uzun süre ayakta durulmamalıdır. - Sıkı-lastikli çorap ve iç çamaşırı giyilmemelidir. - Bacaklar yükseğe kaldırılarak dinlenilmelidir. 6. Bacak Krampları Kaslarda ani kasılmalara kramp denir. Kalsiyum ve fosfor fazlalığı sonucu ortaya çıkar. Öneri : - Bacaklara masaj yapılmalıdır. - Bölgesel (kramp giren yerlere) sıcak uygulanır. - Uyanırken bacaklar aniden gerilmemelidir. - Yürürken önce topukla yere basılmasına dikkat edilmelidir. 7. Memelerde Hassasiyet Erken ve geç gebelik döneminde rahatsızlığa neden olabilir. Öneri : 24 saat süre ile uygun sütyen kullanılmalıdır. Sütyen, kan dolaşımını sağlayarak hassasiyeti azaltır. 8. Kabızlık ve Hemoroid Oluşumu Hormonal etki ile mide-barsak hareketlerinin gebelikte yavaşlaması ve büyüyen uterusun rektum üzerine yaptığı bası sonucu kabızlık ve hemoroid gelişir. Öneri : - Bol çiğ sebze ve meyve yenmelidir. - Her gerektiğinde beklemeden tuvalete gidilmelidir. - Sabah aç karnına bir su bardağı ılık şekerli su içilmesi yarar sağlar. - Bol sıvı gıda alınmalıdır. Örneğin su, çorba, sulu yemekler. - Kuru kayısı, kuru erik, kuru incir kompostolarının içilmesi kabızlığı önleyebilir. - Düzenli jimnastik yapılmalı ya da haftada 3 gün yarım saat yürüyüş yapılmalıdır. - Verilen demir ilaçları tok karnına, bol sıvı ile alınabilir.
  • Anne Adayı Günlük Hareketlerde Nelere Dikkat Etmelidir? Anne Adayının Yapmaması Gereken Hareketler Nelerdir?
    Anne Adayı Günlük Hareketlerde Nelere Dikkat Etmelidir? 1.Ev işleri yaparken, toz alırken, yerleri temizlerken dizleri üzerinde durmalıdır. 2.Sırt üstü yatarken kalkıp oturmak için önce yan dönüp sonra kollardan kuvvet alarak kalkmalıdır. 3.Sandalyeden, ağırlığını bacaklarına verip destek alarak kalkmalıdır. Anne Adayının Yapmaması Gereken Hareketler Nelerdir? 1.Ani hareketler, 2.Ağır kaldırmak, 3. Gebeliğin son döneminde çömelerek oturmak veya iş yapmak.
  • Gebelikte Cinsel İlişki Tehlikeli midir?
    Gebelikte Cinsel İlişki Tehlikeli midir? Cinsel ilişki ; gebeliğin ilk yarısında düşüğe, son yarısında ise erken doğuma neden olabilir. İlişki sonrası kramp tarzında karın ağrısı, karında sertleşme, vaginal kanama, düşük veya erken doğum belirtileridir. Bu tür belirtiler görüldüğünde ilişki yasaklanır. Ancak; vaginal mikrobik akıntısı bulunmayan ve ilişki sonrası hiçbir şikayeti olmayan gebelerde haftada en fazla 3 kez ilişkiye izin verilir. Vaginal mikrobik akıntısı olan gebelerde; ilişki ile mikroorganizmalar uterus içine doğru taşınarak erken doğum eylemine neden olabilirler.
  • Fetal Muayene – Bebeğinizin Muayenesi Nedir? Nasıl Yapılır? Bir Gebe Gebelik Boyunca Kaç Kez Muayene Olmalıdır?
    Fetal Muayene – Bebeğinizin Muayenesi Ultrasonografi, yüksek frekanslı ses dalgalarının gönderilmesi ve gönderilen dokudan geri dönen ses dalgalarının bir ekrana yansıtılmasıyla görüntü elde edilmesi esasına dayanan, röntgen ışınları içermeyen bir yöntemdir. Ultrasonografinin anne karnındaki bebek üzerine olumsuz etkisini gösteren bir veri yoktur ve gebelik döneminde güvenle uygulanabilmektedir. Buna karşın gebelik dönemindeki ultrasonografi, tüm diğer tıbbi yöntemler gibi, ancak gerekli olduğu hallerde, bu konuda uzman ve yeterince bilgili kişiler tarafından ve uygun ekipmanlar kullanılarak yapılmalıdır. Gebelik süresince yapılan ultrasonografi incelemeleri, gerek fetus (doğmamış bebek), gerekse anne adayının durumu hakkında kesin olmayan, ancak hekimin izlemesinde yardımcı olabilecek bulguların elde edilmesini sağlar. Usulüne uygun yapıldığı takdirde bu tetkikin bildirilmiş bir yan etkisi yoktur. Anne karnındaki bebeğin sayısının, pozisyonunun, sıvısının, yaşayıp yaşamadığının, gebelik yaşı tayini, iç organlarının, dolaşımının, gelişiminin ve plasentasının değerlendirilmesi, bir Down sendromu tarama testi olan ense saydamlığının ölçülmesi ve burun kemiğinin araştırılması, ikiz gebeliklerde plasenta sayısının ve kese sayısının belirlenmesi amacıyla kullanılır. Vaginal yolla yapılan ultrasonografi, acı ya da rahatsızlık verici bir işlem değildir. Annede enfeksiyon ya da düşük gibi riskler taşımaz. Kural olmamakla birlikte daha çok, erken gebelik haftalarında, ilk 3 ay içinde gebelik tanısı, gebeliğin iç mi dış mı olduğu, gebeliğin yaşı, embriyo sayısının tespiti, embriyonun yaşayıp yaşamadığı ve bebeğin iç organlarının ve büyümesinin değerlendirilmesi için kullanılır. İlerleyen gebelik haftalarında, erken doğum eylemi tanısında ve taranmasında rahim ağzı boyunun ölçülmesi ve plasentanın önde gelip gelmediğinin araştırılması için kullanılır. Ayrıca çok sık olmamakla beraber gebeliğin son aylarında, başın doğum kanalına yerleştiği durumlarda kullanılabilir. Gebelik takipleri sadece ultrasonografi ile yapılmaz. İdeal olanı: gebeliğin ilk anlaşıldığı günden sonraki haftada, ayrıca 12, 22, 32 ve 38. haftalar civarında ve doğum öncesinde kurallarına uygun olarak ultrasonografi tetkiki yapılmasıdır. Bir Gebe Gebelik Boyunca Kaç Kez Muayene Olmalıdır? - İlk ya da erken dönem muayenesi: Gebelik yaşının ve embriyo sayısının belirlenmesi için, bebeğin yaşayıp yaşamadığını, iç ya da dış gebelik tanısını koymak için - 11-14. haftalar arasında: Ense deri saydamlığı, burun kemiği varlığı ve bebekteki büyük anormalliklerin tespiti için - 22-24. haftalar arasında: Bebekte anormallik varlığını, plasentanın yerini araştırmak ve rahim ağzı boyunu ölçmek için - 32. haftada: Bebeğin büyümesini değerlendirmek için - 38.haftada doğum zamanı gelen annenin ve bebeğin durumunun değerlendirilmesi olmak üzere, toplam 5 kez MUTLAKA hekimi tarafından görülmelidir. Bu haftalarda yapılacak olan ultrasonografi muayenesi ve kan testleri bebeğin yapısal anomalilerinin saptanması, anne adayında gelişebilecek gebelik zehirlenmesi ve gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığının erkenden tanınması, bebek gelişiminin değerlendirilmesi için GEREKLİDİR. Bu muayeneler dışında hekim gerekli görür ise veya gebede normal dışı bir belirti olur ise ortaya çıkan yeni tabloya bağlı olarak ek muayeneler yapılabilir. Muayene edildiğiniz yerde bahsedilen muayene yöntemlerinin bulunmaması halinde, bu muayene imkanlarının nereden sağlanabileceği konusunda ebe veya hekiminizden bilgi alınız. Ancak, bu muayenelerin sayısı ve sıklığı, hekim tıbbi nedenlerle gerekli gördüğü takdirde arttırılabilir. Ultrasonografi, anne karnındaki bebeğin sağlığı ve durumuyla ilgili bize çok değerli bilgiler vermekle birlikte, gelişmekte olan fetusun tüm hastalıklarının tanısı ultrasonografi ile konamaz. Ultrasonografi ile büyük fetal anormalliklerin pek çoğu tanınabiliyor olmakla birlikte, bebeğin gelişimin değerlendirilmesi ve küçük fetal anormalliklerin tanısındaki değeri daha az nettir. Ultrasonografi ile tanısı konamayacak pek çok genetik ve gelişimsel bozukluklara bağlı hastalıklar vardır. Ayrıca fetus anne karnında gelişmesini 9 ay boyunca sürdürdüğünden bazı hastalıklar gebeliğin ilerleyen haftalarında ortaya çıkabilir. Bu hastalıkların daha önceden ultrasonografiyi yapan hekim tarafından görülmemesi, her zaman hekimin bu hastalığın tanısını atladığını göstermez. Yapılan ultrasonografinin bebekteki anormallikleri tespit olasılığı, yapan kişinin tecrübesine ve ultrason ekipmanlarının teknik özelliklerine göre %20 ile 80 arasında değişmektedir. Gebeliğin üçüncü ayından itibaren yukarıdakilere ek olarak bazı hastalıklar için taramalar yapılabilir ve kesin olmamakla birlikte, fetusta kromozom sayısı ile ilgili bir sorun olma olasılığı ve bazı anormalliklerin mevcudiyeti saptanabilir. Ultrasonografinin yapıldığı bu haftalarda var olmayan bir sorun daha sonraki dönemlerde ortaya çıkabilir veya var olduğu halde fetusun küçüklüğü veya olgunun özelliğinden dolayı görüntü kalitesinin tam olmaması nedenleri ile görülmeyebilir. Yaklaşık %2 gebede fetal anomaliye rastlanmaktadır. Gebeliğin 10-14 haftalarında yapısal anomalilerin yaklaşık %40’ı, 22-24 haftalarında %80’i ultrasonografi ile ortaya konulabilmekte ve tanınabilmektedir. Ancak bunlardan önemli ve gebelik seyrini değiştirecek yapısal anomalilerin olanlarının çoğu tanınabilmektedir. Bunların daha ileri araştırmaları, gelişmiş merkezlerde ve Perinatoloji uzmanlarınca yapılır ve olası sorunların tanınabilir. ANCAK YİNE DE %100 ORANINDA SONUÇ ALMAK İMKAN DAHİLİNDE DEĞİLDİR. Ancak belirti ya da ultrasonografi bulguları varlığında şüphelenilebilmekte ve tanı konulabilmektedir. Ayrıca, yapılan taramalarda zaman zaman (yaklaşık %10 oranında), aslında var olmayan bir sorun, varmış gibi görülebilir ve endişe yaratabilir. Hatta bazen gebelik sona yaklaştıkça fetusun organlarının büyümesi ile önceleri görülmeyen anormallikler görünür hale gelebilir, ilk incelemede var olmayan yeni bir bulgu ortaya çıkabilir veya bu bulgunun ortaya çıkışı doğumdan sonraki döneme kadar sarkabilir. Sonuç olarak gebelik sırasında yapılan ve normal olarak addedilen ultrasonografi incelemesi, o sırada yapılan muayenede gözlenen bir sorun olmadığının ifadesidir. Karışık ve şüpheli durumlarda hekimler birbirlerinden yardım isteyebilirler.
  • Kaç yaşına kadar hamile kalabilirim?
    Menopoza kadar hamile kalabilirsiniz. Ancak yaş ilerledikçe hamile kalabilme şansı düşebilmektedir. Bu sebeple ideal yaş aralığı 20‐35 ‘dir. İleri yaş gebelikleri yüksek riskli gebelik olarak kabul ediyoruz.
  • 11-14. Hafta Gebelik Muayenesi ? Tarama Testleri ( İkili-Üçlü Test) ? 22-24. Hafta Gebelik Muayenesi? 32 ve 38. Hafta Gebelik Muayenesi?
    11-14. Hafta Gebelik Muayenesi Bu gebelik haftaları arasında ultrasonografi ile bebeğin; - Kafa çapı - Baş-ard mesafesi ölçülerek gebelik yaşı saptanır. - Mide, - İdrar torbası, - Kollar/ bacaklar, - Eller/ayakların, - Burun kemiğinin varlığı görülür. - Omurganın, - Karın duvarının yapısı incelenir. - Ense kalınlığı ölçülür. Ense kalınlığının artışı Down Sendromu’nun yanı sıra kalp anomalileri ve genetik hastalıkların ilk belirtisi olabilir. Eğer çift ister ise; ense kalınlığı anne kanında bakılan Beta-HCG ve PAPP-A hormonlarının düzeyleri ile birlikte değerlendirilerek çiftin Down Sendrom’lu bebeğe sahip olma riski hesaplanır. Bu tarama testi ile Down Sendrom’lu bebeklerin % 90’i saptanabilir. Bu muayene sırasında; Rh(-) olan gebelerde uyuşmazlık riskini saptamak amacı ile İndirekt Coombs Testi yapılır. Gebe herhangi bir nedenle hekime müracaat etmekte gecikti ise; 15-20. gebelik haftaları arasında 11-14. gebelik haftasında yapıldığı gibi ultrasonografi ve kan testleri yapılır. Şayet 11-14 hafta muayenesi atlandı ise; Down Sendromu taraması amacı ile üçlü biyokimyasal test yapılır. Bu amaçla 16-18. gebelik haftasında anne kanında bakılan total HCG, serbest Östriol ve Alfafetoprotein adlı hormon düzeyleri anne yaşı ve gebelik haftası ile birlikte değerlendirilerek bebeğin Down Sendromlu olma riski saptanır. Bu test ile Down Sendrom’lu bebeklerin %64’ü saptanabilir. Tarama Testleri: Down Sendromlu bebek için test yaptıran gebeye özgü riski belirler. Örneğin tarama testi sonucu 1/315 çıkmış ise, bu testi yaptıran gebe ile aynı yaş kilo ve gebelik haftasındaki 315 gebeden 1’inin bebeğinin Down Sendromlu olabilme ihtimalini gösterir. Başka bir deyişle 315 gebeden 314 tanesinin bebeği normal olacaktır. Bu testler sadece riski gösterirler, kesin tanı için 1. trimesterde bebeğin eşinden örnek (CVS), 2. trimesterde ise bebeğin etrafındaki sıvıdan (amniosentez) örnek alıp genetik çalışma yapılması gerekir. CVS ve amniosentez ultrasonografi altında annenin karnından ince bir iğne yardımı ile ve ağrısız olarak yapılır. Her iki işlem sonrası % 0.5-1 düşük riski vardır. Bu işlemler, hekimin işlem konusunda yeterli bilgi vermesini takiben gebe ve eşi tarafından istenir ise yapılır. Hiçbir hekim bu konuda yönlendirici olmamalıdır. Karar gebe ve eşi tarafından verilir ve işlem öncesi aydınlatılmış onam formu imzalanır. 22-24. Hafta Gebelik Muayenesi Bu haftalarda yapılan ultrasonografi ile bebeğin ; - Baş çapı, çevresi, karın çevresi, uyluk kemiği uzunluğu (femur uzunluğu) ölçülerek gebelik gelişimi değerlendirilir. - Kafa içi yapılar, - Yüz, dudaklar, - Omurga, - Göbek kordonunun karın boşluğuna giriş yeri incelenir. - Plasentanın yerleşim yeri saptanır. - Kalp, - Mide, - Böbrekler, - İdrar torbası, - Kollar/bacaklar, - Eller/ayakların varlığı görülür. - Rahim damarlarının akımları incelenerek ilerleyen gebelik haftalarında preeklampsi ve bebeğin gelişme geriliği öngörülebilir. Böylelikle bebekteki belirgin yapı anormallikleri erken gebelik döneminde saptanabilir. 50g glukoz tarama testi ile gebelikte şeker hastalığı taraması yapılır. Bu test için günün herhangi bir saatinde 50g glukoz içiminden 1 saat sonra kan şeker düzeyi ölçülür. Kan şeker düzeyi 140mg/dl ve üzerinde ise 100g glukoz ile oral tolerans testi yapılır tanı bu test sonuçlarına göre konur. Kan sayımı yapılarak; kansızlık varlığı veya riski araştırılır. Rh(-) gebelerde Indirekt Coombs Testi tekrarlanır. Günümüzde sıklıkla direk 75 gr glukoz yükleme testi ile tek tanı testi uygulanmaktadır. 32 ve 38. Hafta Gebelik Muayenesi - Baş çevresi, karın çevresi ve uyluk kemiği ölçülerek gelişimi değerlendirilir. - Plasentanın yerleşim yeri, - Bebeğin etrafındaki sıvı miktarı - Bebeğin rahim içindeki pozisyonu belirlenir. Rh(-) gebelerde Indirekt Coombs Testi tekrarlanır. HBSAg(-) saptanan ve aşı yaptırmamış olan gebelerde HBSAg testi tekrarlanır. Bu muayenelerin yanı sıra her hekim ziyaretinde; - Kan basıncı, - Ağırlık ölçülür. - Ödem ve varis varlığı araştırılır. Eğer gebe belirtilen muayeneleri yaptırabileceği olanaklara sahip değilse, ulaşabildiği sağlık kuruluşunda; - Kan basıncı. - Ağırlık ölçülür. - Karın duvarının elle muayenesi ile rahmin büyümesi izlenerek, bebeğin büyüklüğü ve amnion sıvısının miktarı hakkında bilgi edinmeye çalışılır. Rahim üç aydan sonra karın duvarından elle hissedilebilir. Bebeğin rahim içindeki duruşu başının, makat ve sırtının bulunduğu yer saptanır. Bu muayeneye Leopold manevrası denir. - Bebek kalp sesleri dinlenir. - Ödem, varis varlığı kontrol edilir.
  • Gebelikte Egzersizin Faydası Var mıdır?
    Gebelikte Egzersizin Faydası Var mıdır? Gebelikte; uterusun büyümesi ve vücut ağırlığının artmasına bağlı olarak vücudun duruşu değişir. Vücut duruşundaki değişiklik bel, sırt ağrılarına neden olur: - Gebelikte ortaya çıkan duruş bozukluklarının gidermek, - Sırt ağrılarını azaltmak, - Doğum sırasında gerekli soluma ve gevşemeyi öğretmek, - Karın ve perine kaslarının elastikiyet ve kuvvetini arttırmak, - Anne adayını ruhsal olarak doğuma hazırlamak, - Anne adayının bilinçli olarak doğuma yardımını sağlamak ve doğumu kolaylaştırmak amacıyla, gebelikte egzersiz yapılmalıdır. İlgili uzmanlık görüş ve destek alınarak kişiye özel egzersiz planlaması yapılmalıdır.
  • Gebelik Takibi Nedir ? Gebelik Takibi Neden Önemlidir? Bir Gebe İlk Kez Ne Zaman Hekime Başvurmalıdır ? İlk Gebelik Muayenesinde Neler Yapılır? Fizik Muayene ? Laboratuar Testleri?
    Gebelik Takibi Nedir ? Anne ve bebeğin tüm gebelik süresince; düzenli aralıklarla gerekli muayene ve önerilerde bulunarak dikkatli bir şekilde, bir sağlık personeli tarafından izlenmesidir. Gebelik Takibi Neden Önemlidir? Gebelik yaşını doğru saptayıp, bebeğin gelişimini doğuma kadar izlemek. Annede mevcut olan ve gebelik sırsında şiddetlenebilecek hastalıkları saptamak, gerekli tedaviyi yapmak. Gebeliğe bağlı ortaya çıkabilecek sorunları önceden saptayıp bu sorunları önleyici tedbirleri almak ve gerekli tedaviyi sağlamak. Anne karnındaki bebekte var olabilecek yapısal bozuklukları erken gebelik döneminde saptamak. Gerekli durumlarda anne karnında tedavi etmek. Anneyi gebelik, doğum, loğusalık ve bebek bakımı konularında eğitmek. Gerektiğinde psikolojik destek sağlamak. Bir Gebe İlk Kez Ne Zaman Hekime Başvurmalıdır ? Anne adayı, gebe kaldığını fark eder etmez şikayeti olmasa da hekime başvurmalı, ilk muayenesini yaptırmalıdır. Bu muayenenin amacı; anne ve bebek için risk faktörlerinin olup olmadığını saptamak, gebelik takip planını yapmak, bu takip planı çerçevesinde yapılacak muayeneler ve testler konusunda anne adayını bilgilendirmektir. İlk Gebelik Muayenesinde Neler Yapılır? Gebelik doğrulanır. İlk muayenede gebeliğin varlığı kesinleştirilir. Vaginal muayene ve ultrasonografi ile gebelik yaşı saptanır. Vaginal ultrasonografi ile son adetin ilk gününden sonraki 5-6. haftada uterus içinde gebelik kesesi, 7- 8. haftada ise bebeğin kendisi ve kalp aktivitesi görülebilir. Bu dönemde yapılan ultrasonografi ile gebelik tanısı dışında; - Çoğul gebelikler - Rahim ve yumurtalıklarda kitle varlığı ( miyom, kist gibi ) - Dış gebelik olup olmadığı anlaşılır. Gebeden gerekli bilgiler alınır. Gebeliğin “riskli gebelik” olup olmadığı anlaşılır. Önceki gebeliklerle ilgili bilgiler - Ölü doğum veya yenidoğan bebek ölümü öyküsü , - Gebeliklerin nasıl sonuçlandığı (erken doğum, arka arkaya 3 veya daha fazla düşük), - Bebeğin doğum kilosu (4000g üzerinde ve 2500g altında bebek doğumu) - Gebelik süresince ortaya çıkan şikayetler (tansiyon yüksekliği, preeklampsi-eklampsi, suların erken gelmesi, gebelik şekeri) - Üreme sistemi ile ilgili geçirilen ameliyatlar (serklaj, klasik sezaryen) 2. Bu gebelikte ortaya çıkan şikayetler - Gebenin 16 yaşından küçük, 40 yaşından büyük olması - Vaginal kanama - Üreme organlarında kitle, miyom, kist varlığı - Vaginal akıntı - Tansiyon yüksekliği 3. Anne adayının; Daha önce geçirdiği hastalıklar (şeker, tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı, böbrek hastalığı) - Üreme sistemini ile ilgili geçirilen ameliyatlar (miyomektomi, konizasyon, kollum amputasyonu, septum rezeksiyonu) - Sürekli kullandığı ilaç, - Sigara içimi - Alkol alımı - Eşi ile akrabalık ilişkisi 4. Anne ve baba adayının ailelerinde: - Kalp hastalığı, - Şeker, - Kalıtsal hastalık varlığı sorulur. 3.Fizik Muayene Anne adayının tüm sistem muayeneleri yapılır. Kan basıncı, vücut ağırlığı, boyu ölçülüp kaydedilir. Ödem, varis, meme kontrolü yapılır. 4.Laboratuvar Tetkikleri: İlk kez başvuran anne adayına yapılması gereken testler; Kan grubu ; Anne ve baba adaylarının kan grupları belirlenerek, doğacak bebekte kan grubu uyuşmazlığı riski saptanır. Anne kan grubu RH (-), baba kan grubu RH (+) olan her bebekte Rh uyuşmazlığı gelişecek anlamına gelmemekle birlikte gebelik sırasında İndirekt Coombs testleri ile takip uygundur. Doğumdan hemen sonra bebek kan grubu ve Direkt Coombs testine bakılır. Bebek kan grubu RH (+) ve Direkt Coombs testi (-) ise, anneye doğumdan sonraki 72 saat içinde Anti IgD aşısı yapılarak daha sonraki gebeliklerinde bebeklerin kan uyuşmazlığından etkilenmesi önlenir Serolojik Testler : HBsAg anne adayının hepatit (sarılık) geçirip geçirmediğini saptamak için yapılan testtir. Eğer anne adayında HBsAg (+) ise, doğum sırasında bebeğe geçme riskini önlemek için doğumdan hemen sonra bebeğe hiperimmünglobulin ve aşı yapılmalı, aşı doğumdan sonraki 2 ve 6. aylarda tekrarlanmalıdır. Halen Sağlık Bakanlığı’nın önerisi ile tüm yenidoğanlara aşı yapılmaktadır. HBsAg (-) olan gebelere, hastalığa karşı koruyucu olarak hepatit B aşısı yaptırmaları önerilir. Rubella (Kızamıkçık): Gebenin kızamıkçık geçirip geçirmediğini saptamak amacı ile Rb IgG bakılabilir. Eğer geçirmemiş yani Rb IgG(-) ise gebeliği boyunca dikkatli olması gerekmektedir. En doğru olan gebelik öncesi Rb IgG bakılması ve (-) ise anne adayına aşı yapılmasıdır.
  • Gebelerde Meme Bakımı Nasıl Yapılır? Gebelikte Diş Bakımı Nasıl Yapılmalıdır? Gebe Banyo Yaparken Nelere Dikkat Etmelidir?
    Gebelerde Meme Bakımı Nasıl Yapılır? Meme bakımı 7.ayda başlamalıdır. - Meme uçları günde 2 kez temiz bir bez, pamuk veya tülbentle, ılık sabunlu suyla yıkanıp, kurulanmalıdır. - Meme başları içe çökükse, masaj yapılarak dışarı çıkarılmaları sağlanmalıdır. - Meme başlarının yumuşaması ve çatlak oluşumunu önlemek için; yumuşatıcı pomatlar sürülebilir. - Anne adayına emzirme tekniği gösterilmelidir. Gebelikte Diş Bakımı Nasıl Yapılmalıdır? Gebelikte ; kalsiyum eksikliğine bağlı çürük oluşumu ve her gebeliğin bir dişin kaybına neden olduğu düşüncesi yanlıştır. Gebelikte ; tükürük birleşimindeki değişiklik, gebelik öncesinde var olan çürüklerin ilerlemesini hızlandırır. Diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamasına rağmen, dişler düzenli fırçalanmalıdır. Gebelikte ; her türlü diş tedavisi (diş apse tedavisi, diş çekimi ) yapılabilir. Uzun sürecek tedaviler (kanal tedavisi gibi) 6. aydan sonraya bırakılır. Gebe Banyo Yaparken Nelere Dikkat Etmelidir? - gebelikte banyo duş şeklinde yapılmalıdır. - Çok sıcak veya soğuk olmayan su tercih edilmelidir. - Sık duş almaya özen gösterilmelidir. - Vajenin içi asla yıkanmamalıdır. - temiz olmak şartıyla gebelik boyunca suda yüzülebilir. - Ancak dalmak tehlikelidir.
  • Gebelikte Sigara İçilebilir mi? Gebelikte Alkol Almak Doğru mudur?
    Gebelikte Sigara İçilebilir mi? Gebelikte fazla sigara içimi; düşük doğum tartılı bebek doğumuna, ölü doğuma, plasentanın önde yerleşmesi ve erken ayrılmasına neden olur. Anne adayı gebeliği süresince sigarayı kesinlikle bırakmalıdır. Gebelikte Alkol Almak Doğru mudur? Alınan alkol miktarına bağlı olarak, bebekte gelişme bozuklukları ortaya çıkar. Gebelikte alkol alınmamalıdır.
  • Gebe, Seyahate Çıkabilir mi?
    Gebe, Seyahate Çıkabilir mi? Gebelik sırasında; düşük tehdidi, erken doğum bulguları yoksa; otomobil, tren, otobüs, uçakla yapılacak seyahatler gebelik için tehlikeli değildir. Ancak uzun süren yolculuklarda araç içinde (uçak ve tren seyahatlerinde) veya molalar (otobüs seyahatlerinde) sırasında yürüyüş yapılarak bacaklarda dolaşımın düzenlenmesi sağlanmalıdır.
  • Doğumun Başladığını Haber Veren Belirtiler Hangileridir? Errken Doğum ? Geç Doğum?
    Doğumun Başladığını Haber Veren Belirtiler Hangileridir? 1.Bel ve sırt ağrıları: Büyüyen uterusun ağırlığı nedeniyle vücudun ağırlık merkezi öne doğru kayar. Bu durumda bel kavsi artar ve fazla yük altında kalan bel ile sırtta künt ve devamlı ağrı hissedilir. Bunlar yalancı ağrılardır. Gerçek ağrılar belirli aralıklar ile gelir, karın kasılması-sertleşmesi ile birlikte ve sırt-bel bölgesinde kramplar şeklinde hissedilir. 2.Kanlı akıntı: Uterus girimini tıkayan salgı tıkacı; bu bölgenin çok az açılması sonucu oradaki damarlardan bulaşan kanla birleşerek kanlı bir sıvı (Nişan) şeklinde vajenden dışarı akar. 3.Su kesesinin açılması: Başka hiçbir belirti olmadan sadece su kesesinin açılması doğumun başlayabileceğinin belirtisidir. Aniden bol miktarda suyun vajenden dışarıya akması su kesesinin açıldığını gösterir. Normal gebelik süresi son adet tarihinin ilk gününden itibaren 280 gün (10 gebelik ayı- 28 günlük lunar ay- veya 40 haftadır) 38-42. haftalar arasındaki doğumlar normal süreyi gösterir. Erken doğum: 22. ile 38. haftalar arasındaki doğumlara denir Geç doğum: Beklenen doğum tarihinden sonraki günlerde gerçekleşen doğumlardır.
  • Gerçek Doğum Ağrılarının özellikleri Nelerdir? Ağrısız Doğum Yapılabilir mi? Ağrısız Doğum Amacıyla Anneye Verilen İlaçların Bebeğe Zararı Dokunur mu? Ağrısız Doğum Yaptırılan Annelerin ‘Sakat Kalabileceği’ İddiası Doğru mudur?
    Gerçek Doğum Ağrılarının özellikleri Nelerdir? Gerçek doğum ağrıları: 10 dakika içinde 2-3 kez gelen, 45-50 saniye süren, karında sertlik oluşturan şiddetli ağrılardır. Düzenlidir, sadece bir noktada hissedilmez; belde, kasıkta ve karında her noktada aynı şekilde hissedilir, şiddetleri giderek artar. Ağrısız Doğum Yapılabilir mi? Anne arzu ettiği taktirde hiç ağrı duymadan da doğum yapabilir. Annenin ağrı hissetmemesi doğurması için bir engel teşkil etmez. Ağrısız doğum amacıyla anneye verilen ilaç uterus kasılmalarını bozmaz. Yalnızca her bir kasılma esnasında uterustan gelen ağrılı uyaranların beyne ulaşmasına engel olur. Anne kasılmaları fark eder fakat ağrı hissetmediği için rahat ve huzurludur. Ağrısız Doğum Amacıyla Anneye Verilen İlaçların Bebeğe Zararı Dokunur mu? Bu ilaçlar özel bir bölgeye uygun dozda verildiğinde bebeğe zararı olmaz. Tersine anne bağırıp çağırmaktan vazgeçtiği ve düzgün nefes alıp vermeye başladığı için bebeğe giden oksijen miktarı da artar. Bebek doğduğunda daha canlı ve hareketli olur. Ağrısız Doğumda Kullanılan İlaçlar Nereye, Nasıl Zerk edilir? Ağrısız doğum isteyen anneler yan yatırılarak sırtından bel hizasında omurların arasındaki açıklık uyuşturulduktan sonra özel bir iğneyle girilir. Bu iğnenin içinden incecik bir kateter (yumuşak, bükülebilir bir hortum ) geçirilir ve iğne çıkartılıp atılır. Bu kateterden içeriye omurilikten çıkan ve rahime giden sinir liflerinin bulunduğu bölgeye lokal anestetik (uyuşturucu) ilaç verilir. Belirli aralıklarla kateterden ilaç verilirken anne ilacın derinlerde yayıldığını hissedebilir. Kateter anne hareketlerini engellemez. Ağrısız Doğum Yaptırılan Annelerin ‘Sakat Kalabileceği’ İddiası Doğru mudur? Ağrısız doğumda kullanılan kateterler omuriliği örten zarların dışına yerleştirilir. Yani annenin belinden ‘su’ alınmaz. Tekniğine uygun olarak yapıldığında ağrısız doğumun anneye zararı yoktur. Aksine anne ağrı hissetmediği için doğum sırasında hırpalanmaz , yorgun düşmez . Bebek doğarken uterus kasılmalarıyla birlikte nefesini tutup ıkınarak bizzat kendiside doğuma yardımcı olur. Doğumdan sonra da en kısa zamanda bebeğine bakacak hale gelir.
  • Doğum Ağrıları Başlayan Bir Gebeye Hastaneye İlk Başvurusunda Neler Yapılır ? Epizyotomi Ne Demektir? Neden Epizyotomi Yapılır?
    Doğum Ağrıları Başlayan Bir Gebeye Hastaneye İlk Başvurusunda Neler Yapılır ? 1.Gebelik yaşı belirlenir. 2.Ağrıların başlangıç zamanı ve sıklığı , suların gelip gelmediği sorulur. 3.Doğum eyleminin başlayıp – başlamadığını anlamak için vajenden muayene ile uterus giriminin açılıp , açılmadığına bakılır. Rahim ağzı 3cm ve daha açılmış ise aktif doğum eylemi başlamış demektir. 4.Doğum eylemi başlamış ise; anne adayına geceliği veya hastanenin özel önlüğü giydirilir. 5.Bağırsakları boşaltıcı lavman yapılır. Böylece bebeğin doğum kanalında kolayca ilerlemesi ve doğum sırasında kaka ile bulaşmaması sağlanır. 6.Anne adayı, doğum eyleminin takip edileceği odaya alınır, gereğinde ilaç yapılabilmesi ve anne adayının beslenmesi amacıyla kolundan serum takılır. 7.Doğum eylemi boyunca anne adayına ağızdan katı gıda verilmez. 8.Bebeğin kalp sesi düzenli aralıklarla dinlenir. Rahim kasılmalarının kaç dakikada bir geldiği , ne kadar sürdüğü ve şiddetinin ne olduğu saptanıp, hekim tarafından kaydedilir. 9.Bir saat ara ile hekim tarafından vajenden muayene yapılarak uterus açıklığına, bebeğin başının doğum kanalındaki durumuna bakılır. 10.Uterus açıklığı 10 cm’ye ulaşmış, baş doğum kanalının son kısmına gelmiş ise, anne adayı doğum masasına alınır. 11.Doğum masasına alınan anne adayının bacaklar ve üzeri steril örtülerle örtülür. Labium majör, labium minör, anüs etrafı, mons pubise kadar antiseptik solüsyonla silinir. 12.Uterus kasılmalarıyla birlikte anne adayına, gebelik egzersizleri sırasında öğrendiği şekilde ıkınması söylenir. 13.Gerek görüldüğü durumda anne adayına epizyotomi açılır. Epizyotomi Ne Demektir? Doğum kanalının son kısmını oluşturan kas ve cildin uygun bir yerden kesilmesidir. Neden Epizyotomi Yapılır? 1.Önceden hiç doğum yapmamış olanlarda, doğum kanalının son kısımdaki kaslar elastik değildir, gevşemez, esnemez ve kolayca yırtılırlar. Bu yırtıklar gözle görülmese bile sonraki yıllarda idrar tutamama ve vajenin dışarı doğru sarkmasına neden olur. 2.Doğum kanalının son kısmı epizyotomi ile genişleterek bebeğin başının doğum kanalının son kısmında fazla bekleyip oksijensiz kalmasını önler. 3.İri bebeklerin doğumunda doğum kanalının son kısmı epizyotomi ile genişletilerek doğum kolaylaştırılır, bebeğin sıkıntıya girmesi önlenir.
  • Bebeğin Doğumundan Sonra Anneye Neler Yapılır? Doğumdan Sonra Bebeğe Neler Yapılır ? Anne Bebeği Ne Zaman Emzirmelidir ?
    Bebeğin Doğumundan Sonra Anneye Neler Yapılmalıdır? 1.Bebeğin doğum kanalından tümüyle çıkmasından sonra göbek kordonu kesilir. 2.Bebeğin kan grubu, kan sayımı, kan şekerini belirlemek için göbek kordonundan kan alınır. 3. Plasentanın çıkması beklenir.Bebeğin doğumu ile uterus kasılır, küçülür. Plasentanın ayrılma süresi en fazla 30 dakikadır. 4.Doğum kanalından dışarı çıkan plasenta, uterus içinde parçasının kalıp kalmadığını anlamak için düz bir zemine konarak kontrol edilir. 5.Anneye uterusun kasılmasını kolaylaştırıcı, kanamayı azaltıcı iğne yapılır. 6.Vajen duvarları, uterusun vajen içindeki kısmı doğum sırasında yırtık olup olmadığını anlamak için kontrol edilir, varsa yırtıklar dikilir. 7.Varsa epizyotomi dikilir. 8.Uterusun kasılması, karın duvarından kontrol edilir. 9.Anne yatağına alınır. Doğumdan Sonra Bebeğe Neler Yapılır ? 1.Bebeğin başı doğum kanalından çıkar çıkmaz ağzının içi bir gazlı bezle silinerek bebeğin ağzının içindeki sıvının akciğerlerine gitmesi önlenir. 2.Göbek kordonu kesildikten sonra ; bebeğin ağzı, burnu tekrar gazlı bez ve aspiratör adı verilen aletle temizlenir. 3.Bebeğin kalp ve solunum sesleri dinlenir. 4.Sıcak kuru bir bezle tüm vücudu silinerek temizlenir. 5.Göbeği bağlanır. 6.K vitamini yapılır. 7.Gözlerine antibiyotikli damla damlatılarak doğum kanalından geçerken almış olabileceği mikropların üremesi önlenir. 8.Kilosu ve boyu ölçülür. 9.Bileğine, üzerinde soyadı yazılı bileklik takılır ve giydirilir Anne Bebeği Ne Zaman Emzirmelidir ? Eğer annenin sağlık durumu uygun ise, doğumdan hemen sonra bebek anneye verilerek emzirmesi sağlanmalıdır.
  • Sezaryen Nedir ? Ne Zaman Sezaryen Ameliyatı Yapılır ? Sezaryen Ameliyatlarında Ne Tip Anestezi Verilir ?
    Sezaryen Nedir ? Sezaryen vaginal yoldan doğması mümkün olmayan bebeklerin, karın duvarı ve uterus açılarak doğurtulmasını sağlayan bir ameliyattır. Ne Zaman Sezaryen Ameliyatı Yapılır ? 1.Bebeğin başı ile doğum kanalı arasında uyuşmazlık varsa; baş doğum kanalından geçemeyecek kadar büyük veya doğum kanalı normalden dar ise vaginal doğum mümkün değildir. 2.Daha önceden uterus üzerinde iz bırakan sezaryen , rahimden ur alma ameliyatları geçirmişse, vaginal doğum sırasında eski ameliyat yerinden uterus yırtılabilir. 3.Su kesesinin açılmasından sonra göbek kordonu vajenden dışarı sarkabilir. Dışarıya çıkan göbek kordonundaki anne ile bebek arasında oksijen alışverişini sağlayan damarlar büzülerek bebeğin kısa sürede ölümüne neden olur. Bebeği kurtarmak için acilen sezaryen ameliyatı gereklidir. 4.Normalde baş ile gelen bebeğin, herhangi bir nedenle kol, omuz veya yüzü ile gelmesi halinde vaginal doğum imkansızdır. 5. Plasentanın; doğum kanalını kapatacak şekilde uterusun alt kısmına yerleşmesi yani önde gelmesi halinde mutlaka sezaryan gerekir. Plasentanın yerleşme yeri ultrasanografi ile belirlenir. 6.Plasentanın bebeğin doğumundan önce yerinden ayrılması halinde bebek, kan kaybından ölür, vakit kaybetmeden sezaryen yapılır, bebek kurtarılmaya çalışılır. 7.Bebeğin; doğum ağrıları sırasında sıkıntıya girmesi kalp atışlarının bozulması halinde sezaryen ameliyatı yapılır. 8. Aktif doğum sancılarının olmasına rağmen rahim ağzında belirli zamanlarda olması gereken açılma olmaması ve/veya bebeğin belirli zamanlarda gerektiği doğum kanalında ilerlememesi 9. İlk doğumda bebeğin ters (makat ) pozisyonda gelmesi 10. Hastanın doğum Sancılarının ağrısına dayanamaması Önemli Not: Vajinal doğum planlanan her kadında, Doğum eylemi sürecinde önceden ön görülemeyen bir takım durumlarda acil sezaryen kararı verilebilir. Sezaryen Ameliyatlarında Ne Tip Anestezi Verilir ? Sezaryen ameliyatlarında anestezi verilmesi şarttır. Verilen anestezi genel anestezi olabileceği gibi, anne adayının sadece belden aşağısını uyuşturan spinal veya epidural anestezi de olabilir. Spinal veya epidural anestezi verilen anne adayları; ameliyat süresince ağrı duymamakta, fakat bebeği uterustan çıkar çıkmaz görebilmekte, ağlamasını işitebilmektedirler. Ayrıca; ameliyat sonrasında bebekleriyle daha kısa sürede ilgilenebilmektedirler. Genel anestezi almayan bebekler daha aktif olmaktadırlar.
  • Emziren Kadın Gebe Kalabilir mi? Hangi Koruma Yöntemleri Kullanılabilir ?
    Emziren Kadın Gebe Kalabilir mi? Eğer düzenli emzirmiyorsa gebe kalabilir. Düzenli emziren ve adet görmeyen kadında, 6 aydan sonra gebe kalma şansı çok yüksektir. Bu nedenle doğumdan hemen sonra bir korunma yöntemi seçip, uygulanmalıdır. Hangi Koruma Yöntemleri Kullanılabilir ? İki gebelik arasındaki ideal süre 2 yıldır. Bu nedenle doğumdan hemen sonra bir korunma yöntemi seçip, uygulanmalıdır. 1. Bebeği emzirmeyi düşünen anne eğer, hap ile korunmak istiyorsa, doğumdan bir hafta sonra sütü kesmeyen ve bebeğe zarar vermeyen mini hapları kullanmaya başlayabilir. Her gün aynı saatte bir tane alır. 2. Herhangi bir nedenle anne bebeğini emzirmiyorsa, normal korunma haplarına doğumdan 15 gün sonra başlayabilir. Bu hapları da her gün aynı saatte almak gerekir. 3. Rahim içi araçlarla korunmak isteyenler, normal doğumdan 6 hafta sonra, sezaryenden 2 ay sonra hekim kontrolünü takiben rahim içi araçlar taktırabilirler. Adet görmek şart değildir. 4. Bir daha gebelik istemeyen kadın doğumdan 48 saat sonra veya 6 hafta sonra tüplerini bağlatabilir. Tüpler; ufak bir cerrahi girişimle bağlanır. Tüplerin bağlanması; sadece ovum ile spermiumun karşılaşmasını önler. Eşlerin cinsel yaşamını etkilemez. Adet düzenini bozmaz. Erken menopoza neden olmaz. En etkili korunma yöntemidir. 5. Emziren kadınlar için 3 aylık enjeksiyon yöntemi, gebelikten korunmada doktor kontrolünde kullanılabilir. Doğumdan 6 hafta sonra adetli olsun yada olmasın yaptırabilirler. 6. Doğumdan 6 hafta sonra deri altı implantı uygulanabilir. 7. Vazektomi: Erkekte tohum kanallarının bağlanarak erkeğin üreme sıvısında tohum olmamasını sağlayan bir işlemdir. Artık hiç çocuk sahibi olmak istemeyenlere uygun bir yöntemdir. 8.Diğer yöntemler; vajene konan fitiller, kılıf, dışarı boşalma vs. etkili korunma yöntemleri değildir. Bu yöntemlerle korunanların gebe kalma şansı çok yüksektir.
  • Loğusaya Hastaneden Çıkarken Neler Önerilir?
    Loğusaya Hastaneden Çıkarken Neler Önerilir? -En az 1 ay her gün 1-2 saat dinlenmeli, ev işlerinin tümünü birden yapmamalıdır. -Eve gider gitmez duş yapabilir, oturarak banyo yapması mikrop alması açısından sakıncalıdır. -Epizyotomisi varsa, hekimin vereceği antiseptik solusyonla tuvalette önden arkaya doğru temizlik yapılmalıdır. -Epizyotomi varsa ; çömelmek, ıkınmak sakıncalıdır. 4-5 gün epizyotomi üzerine oturmamalıdır. -Meme bakımını, emzirme süresince titizlikle yapmalıdır.
  • Loğusalıkta Ortaya Çıkabilen Şikayetler Nelerdir?
    Loğusalıkta Ortaya Çıkabilen Şikayetler Nelerdir? 1- Meme başı çatlakları ve iltihapları Çatlak oluşan meme emzirilmemeli, pompa aracılığı ile boşaltılmalıdır. Çatlağı giderebilmek için pomatlar kullanılmalıdır. Meme de sertlik, şişlik, hassasiyet ve kızarıklık oluşması, iltihabı gösterir. Mutlaka bir hekime başvurarak, uygun antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Tedavi sağlanıncaya kadar emzirilmez. Memeler, sıcak su ile ıslatılan tülbent uygulanmasını takiben boşaltılır. 2- Uterus içi enfeksiyonlar Pis kokulu loşi, üşüme, titreme ile yükselen ateş karın ağrısı ile ortaya çıkar. Hemen hekime başvurulmalı, 10 gün süre ile uygun antibiyotik tedavisi yapılmalıdır. 3- İdrara yolu enfeksiyonları Doğum sırasında idrar yollarının zedelenmesi sonucu gelişir. Sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızı, ateş yükselmesi, üşüme, titreme, idrar yolu enfeksiyonunun belirtileridir. Mutlaka tedavisi gerekir. 4- Toplar damarların pıhtı ile tıkanması Bacaklardaki toplar damarlarda oluşan pıhtılar, damarı tıkayabilir, iltihaplanabilir. Pıhtı yerinden kopup, akciğerlere giderek, oradaki damarların tıkanmasına neden olabilir. Bu durum annenin ölümü ile sonuçlanabilir. Annenin; kansızlığı, önceden varislerin varlığı, doğumdan sonra uzun süre yatakta yatması, pıhtı oluşumunu kolaylaştırır. Bacaklarda damar boyunca kızarıklık, şişlik, hassasiyet varsa bacak yastıklarla yükseltilerek anneye yatak istirahatı verilir. Bacak üzerine sıcak uygulanır. Ağrı ve şişler geçtikten sonra, bacağa uygun bir bandaj yapılarak, annenin ayağa kalkmasına izin verilir. 5- Ruhsal Bozukluklar Doğumdan sonraki 3. günde annede geçici depresyon ortaya çıkabilir. Geçici depresyon sırasında anne sık sık ağlar, ancak ağlama nedenini açıklayamaz. Nedeni doğum sonrasındaki hormonal değişikliktir.Bu durum bir iki gün içerisinde kendiliğinden kaybolur. Bu dönemde çevresi anneye destek olmalı, güven vermelidir. Gebelik sırasında verilecek eğitim ile anne adayının doğum sonrası ortaya çıkabilecek ruhsal problemleri önlenebilir.
  • Loğusalık Nedir? Loğusalık Döneminde Ne Gibi Değişikler Olur?
    Loğusalık Nedir? Doğum eylemi sırasında, plasentanın doğum kanalından dışarıya çıkmasıyla başlayıp, üreme organlarının gebelikten önceki normal haline dönmesine dek geçen 6 haftalık süredir. Loğusalık Döneminde Ne Gibi Değişikler Olur? Loğusalıkta 3 önemli değişiklik görülür. 1.Vajen yolu ile Loşi adı verilen akıntı olur. Doğumdan sonra; plasentanın ayrıldığı yerden dökülen doku parçaları, kan ve serumdan oluşan loşinin akışı 10-15 gün devam eder. Loşi ilk üç gün kırmızı, 4-5 gün sonra sarı-pembe, 7-8 gün sonra beyaz renklidir. Mikropların üremesine uygun ortam sağladığı için, bu dönemde temizliğe dikkat edilmelidir. İç çamaşırı ve kullanılan petler sık değiştirilerek tuvalet ihtiyacını takiben önden arkaya doğru antiseptik bir solüsyonla temizlik yapılmalıdır. 2.Uterus giderek küçülür, doğumdan 10 gün sonra artık karın duvarında hissedilmez. Uterus giriminin açıklığı doğumdan 2 ay sonra normale döner. 3.Süt salgılanması: Memelerden hormonların etkisiyle süt salgılanır. İlk üç gün süt miktarı azdır. Bebek emdikçe süt artar. Emzirmeden önce ; meme uçları ılık kaynatılmış suya batırılmış temiz bir gazlı bezle silinir, kurulanır ve emzirmeye başlanır. Her meme 20 dakikadan fazla emzirilmemelidir. Emzirme bittikten sonra meme uçları ılık suyla temizlenip yumuşatıcı bir pomat sürülür. Yirmidört saat süreyle uygun bir sütyen takılmalıdır. Emzirme sonunda memeler tamamen boşalmamışsa bir pompa yardımıyla veya sağılarak boşaltılmalıdır.
  • Doğumdan Sonra Cinsel İlişkiye Ne Zaman İzin Verilir?
    Doğumdan Sonra Cinsel İlişkiye Ne Zaman İzin Verilir? Doğumdan 6 hafta sonra tüm genital organlar gebelik öncesi normal durumlarına dönerler. Bu nedenle cinsel ilişkiye, doğumdan 6 hafta sonra, hekim kontrolünü takiben izin verilir.
  • Bebek Beslenmesi ve Bakımı: ANNE SÜTÜNÜN ÖNEMİ. Emzirme tekniği ? Bebeğin Bakımı ?
    Bebek Beslenmesi ve Bakımı Anne sütü: Doğum sonrası ilk 6 ay yalnızca anne sütü verilmelidir. Anne sütü verirken suya bile gerek yoktur. Kesinlikle şekerli su ve pirinç unu da verilmemelidir. Anne sütü mükemmel bir besindir ve bebeğin büyüme- gelişmesi için tek başına yeterlidir. Verilen her ek gıda (su bile olsa) bebeğe tokluk hissi verecek ve emmeyi azaltmasına neden olacaktır. Ayrıca hastalanma riskini artıracaktır. Anne sütü içeriğindeki anti-mikrobiyal maddeler ve immünoglobulinlerle bebeği ilk aylarda enfeksiyonlara karşı korur. Dört aydan önce çocuğun ek gıdaları çiğnemek için dişleri henüz yoktur ve sindirime yardımcı olacak tükürük salgısı ve enzimleri de görece yetersizdir. Ek gıdaların erken alınması sindirim bozukluğuna neden olabilir. Çocuğun tartı alımı yeterli ise ek gıdalara 6 aylıkta başlanır. Mümkünse çocuğa en az 12 ay hiç inek sütü verilmemelidir. İnek sütü bir insan yavrusunun ihtiyacından fazla protein ve mineral içerir. Bu da bebeğin böbreklerinde yük oluşturur. Formül sütler, bileşimleri anne sütününkine benzeyecek şekilde değiştirilmiş sütlerdir ve inek sütü ile olan yüklenmeye neden olmazlar. Ancak inek sütünün çocuklarda nadiren görülebilen ciddi alerjik reaksiyonları formül sütlerle de görülebilir. D vitamini ve flor: anne sütü diğer vitaminlerden zengin olmasına rağmen bebeğin günlük ihtiyacını karşılayacak kadar D vitamini içermediğinden, bebeğe ilk aydan sonra D vitamini başlanır ve 2 yaşına kadar devam edilmelidir. Altı aylıktan sonra diş çürümesini engellemek amacıyla diş macunu kullanana kadar bebeğe flor verilebilir. Anne ve baba açısından anne sütünün önemi: Ucuzdur, kullanımı kolaydır. Anne-bebek bağının kurulmasına yardımcı olur. Bebek emdikçe annede oksitosin hormonu salgılanır (oksitosin refleksi). Bu hormon aynı zamanda rahimin kasılmasına ve küçülmesine neden olur. Bu şekilde emzirme, doğum sonu kanamayı azaltır ve anne rahminin eski halini almasını kolaylaştırır. Meme kistlerini ve yumurtalık kanserinin bazı türlerini önler.Anne daha çabuk eski formuna döner. Anneyi kansızlıktan korur. Emzirdikten sonra mutluluk hormonu salgılandığından annenin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar. Emzirme tekniği: Anne gevşek ve rahat olmalı, oturmalı, mümkünse sırtını bir yere yaslamalı, ayaklarının altına ve bebekle dizi arasına bir destek koymalıdır.bebeğin vücudu anneye yakın ve paralel, vücudu memeye dönük ve başı ile aynı düzlemde, çenesi memeye gömülü olmalıdır. Memenin kahverengi kısmının çoğu bebeğin ağzına yerleştirilir. Alt dudak dışa doğru kıvrılırken yanaklar şişer. Bebek anne kucağında yarı oturur pozisyonda ve başı dik olmalıdır. Emzirirken göğüste tıkanma, süt birikmesi, meme ucu yaraları, mantar enfeksiyonu gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun için dikkat edilmesi gerekenler: Doğumdan sonra 30 dakika içinde emzirmeye başlamak, bebeğin memeye iyi yerleşmesini sağlamak, sık sık emzirmek, eğer bebek ememiyorsa, ilk başta sütün sağılması, daha sonra bebeğin emzirilmesi gerekir. Sıcak kompres, memeye hafifçe masaj, meme ve meme başı derisini uyarma süt akmasını ve salgılanmasını artıracaktır. Anne dar giysiler giymemeli, emzirirken makaslama yapmamalı ve yüzüstü yatmamalıdır. Meme temizliğinde sabun ve karbonatlı su kullanılmamalıdır. Her gün duş alması önerilir. Temiz koşullarda sağılmış süt oda sıcaklığında 6-8 saat, buzdolabında 24 saat, derin dondurucuda 6 ay özelliğini yitirmeden saklanabilir. Bu süt daha sonra sıcak su içine oturtularak ılıtılıp bebeğe verilebilir. Kesinlikle biberon ve emzik kullanılmamalıdır. Bebeğin Bakımı Bebeğe her temastan önce eller yıkanmalıdır. Bebeğin göbeği düşene kadar alkolle günde iki kez pansuman yapılmalıdır. Göbek düşene kadar bebeğe banyo yaptırılmamalıdır. Bebeğin çamaşırları pamuklu olmalıdır. Yeni alınan giysileri yıkanmadan giydirilmemelidir ve sabun tozu ile yıkanmalı, çok iyi durulanmalıdır. Pişik oluşmaması için bebeğin altı ıslak tutulmamalı, hiçbir zaman pudra kullanılmamalı, bezlendiği sürece yağlı krem kullanılmalıdır. Bebek kesinlikle kundaklanmamalıdır. Özellikle kız bebeklerin altı önden arkaya doğru temizlenmelidir. Beslenme sonrası bebek sırt üstü değil, sağ yana yatırılmalıdır ve sürekli pozisyonu değiştirilmelidir. Bebek, doğumdan sonra ilk altı ay; ayda bir kez, daha sonra üç ayda bir kontrole götürülmelidir. Sağlıklı bir bebek, beşinci ayında doğum kilosunun iki katı, bir yaşında üç katı olmalıdır. Bebek günde beş kez idrar, bir kez kaka ise doyuyor demektir. Anne sütü alan bebeğin günde 5-6 kez kaka yapıyor olması normal sayılır. Bebeğin yıkandığı odanın sıcaklığı 26-28C , suyun sıcaklığı 34-36C olmalıdır. Bebeğin önce gövdesi sonra başı yıkanmalıdır. BEBEĞİNİZİN AŞILARIYLA İLGİLİ AİLE HEKİMİNİZDEN ve ÇOCUK HASTALIKLARI UZMANINIZDAN DETAYLI BİLGİ ALABİLİRSİNİZ. ÖNERİLEN AŞILARI MUTLAKA YAPTIRINIZ!!
  • Kadın Doğum ve Hastalıkları Bölümü hangi hastalıkları inceler?
    Kadın Doğum ve Hastalıkları, kadınların üreme organlarıyla ilgili sağlık sorunlarını inceleyen ve tedavi eden tıbbi bir uzmanlık dalıdır. Gebelik takibi, doğum, jinekolojik muayene, infertilite (kısırlık) gibi konuları kapsar.
  • Adet Öncesi Gerginlik Sendromu (Premenstrüel Sendrom - PMS) Nedir?
    Adet Öncesi Gerginlik Sendromu (Premenstrüel Sendrom - PMS) Premenstrual sendrom (PMS) menstrüel siklüsle ilişikli şikayetler grubundan oluşan bir durumdur. Tipik olarak şikayetler adetten 1-2 hafta önce oluşur ve adetin başlaması ile birlikte şikayetler kaybolur. Her yaşta görülebileceği gibi her kadında farklı bir tablo oluşturabilir. Bazı kadınlarda premenstural sendrom ayda bir hafif rahatsızlık sebebi iken bazı kadınlar da ise gündelik hayatı durduran bir durumdur. PMS adetlerin durduğu durumda (menapoz, gebelik) kendiliğinden kaybolur. PMS nin nedeni net olarak bilinmemektedir. Adet döngüsünde ki hormonal değişimin önemli bir neden olduğu düşünülmektedir. Bu değişiklikler bazı kadınları diğerlerine göre daha fazla etkileyebilmektedir. Beyinde ki bazı kimyasallarında PMS de etkin rol aldığı düşünülmektedir. Stress veya duygu durum bozuklukları (depresyon vs gibi) PMS ye neden olmasa da şikayetleri arttırmaktadır. Bunların dışında da bazı faktörler PMS nedeni olma ile ilişkilendirilmişlerdir: Vitamin ve mineral seviyesinde ki düşüklükler Vücutta su tutulumunu arttıran çok tuzlu gıdalar ile beslenilmesi Alkol ve kafein gibi duygu durumu ve enerji durumunu değiştiren tüketimler PMS hem fiziksel hem de psikolojik şikayetlere yol açabilmektedir. Bunlar: Sivilce Göğüslerde gerginilk hissiyatı Uyku sorunları Mide ve barsak rahatsızlıkları (kabızlık, ishal, yanma vs..) Sırt ve baş ağrıları Yeme değişiklikleri veya aşerme Eklem ve kas ağrıları Hafıza veya dikkat bozuklukları Gerginlik, huzursuzluk, duygu dalgalanmaları veya ağlama krizleri Bu şikayetler hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Bu hastalığın sizde olup olmadığına adet öncesi gerginlik sendromu günlüğü tutarak hekiminize danıştığınızda karar verilebilir. PMS tanısı koyulabilmesi için kişinin depresyon, anksiyete, menapoz, kronik yorgunluk sendromu, irritabl barsak sendromu ve endokrin sistem (hormonal sistem) hastalığının olmadığı netleştirilmelidir. PMS Sıklığı PMS şikayetlerinin bir kısmı birçok kadında bulunmaktadır. Ancak kadınların %3-8’inde tanı konulacak sıklık ve yoğunlukta şikayeti bulunmaktadır. PMS; geç 20 li yaşlarda ve erken 40 lı yaşlarda, en az 1 çocuğu olanlarda, depresyon açısından aile öyküsü olanlarda, geçmişinde postpartum depresyon ve duygu durum bozukluğu olanlarda daha sık görüldüğü bilinmektedir. Tedavi PMS için birçok tedavi denenmiştir. Her tedavi her kadında aynı etkinlikte değildir. Sıklıkla tedavi 3 ana başlıktan oluşur Hayat Tarzı Değişikliği: Eğer şikayetler çok ağır değil ise denenebilir. Egzersiz yapma, sağlıklı beslenme (meyve sebze ağırlıklı),tuzdan alkolden kafeinden uzak durma, yeterli uykuyu alma, stress ile mücadele yöntemi geliştirme, sigara içmemenin PMS şikayetlerini azaltabileceği bilinmektedir. İlaç Tedavisi: Ağrı şikayetinin ağrı kesicilerle azaltılması tedavide önemlidir. Doğum kontrol hapları gibi yumurtlamayı durduran ilaçlarında etkili olduğu düşünülmektedir. Antidepressanlar PMS şikayetlerinde iyileşmeye yol açmaktadır. Alternatif Tedaviler: Bazı vitamin ve minerallerin PMS şikayetlerinin düzeltilmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Bunlar: Folik asit D vitamini ile kalsiyum Magnezyum B6 vitamini E vitamini Bunların dışında bazı hastaların black cohosh, chasteberry veya evening primrose oil bitki desteklerinden fayda gördüğü de bilinmektedir. Ancak bu bitkisel desteklerin ilaçlarla etkileşebileceği unutulmamalı ve hekim kontrolünde alınmalıdır.
  • Miyomlar: Belirtileri? Teşhis ) Tedavi Yöntemleri ?
    Miyomlar MYOMA UTERİ Myomlar, üreme çağında görülen rahmin kas dokusundan (myometrium) kaynaklanan kanser olmayan iyi huylu tümörlerdir. Sayıları, boyutları, yerleşim yerleri farklılık gösterir. Kadınların üçte birinde bu myomlar bulunabilirken bir kısmı hayat boyu hiç belirti vermez ve tesadüfen jinekolojik muayene sırasında veya ultrason sırasında tesbit edilir. Bazen de göğüs kafesine kadar büyüyebilirler. BELİRTİLER Çoğu kadında myomlar herhangi bir belirti vermez. Belirti verdiğinde yerleşim yerine, sayısına ve boyutuna göre belirtiler değişebilir. En sık belirtiler: - Şiddetli adet kanamaları - Uzun süren adet kanamaları - Bası belirtileri ve Ağrı - Sık idrara çıkma - Mesaneyi tam boşaltamama ve zor idrar yapma - Kabızlık - Bel ve bacak ağrısı - Nadiren çok hızlı büyüdüğünde kanlanması bozulursa şiddetli akut pelvik ağrı olabilir Myomlar genellikle yerleşim yerlerine göre sınıflandırılır: Submüköz myomlar: Rahim boşluğuna büyüyen myomlar İntramural myomlar: Rahim duvarı içinde büyüyen myomlar Subseröz myomlar : Rahim dışına doğru büyüyen myomlar NEDENLERİ: - Genetik - Hormonlar: Genellikle estrojenler ve aynı zamanda progesteronlar myomların boyutlarının büyümesine neden olur. Myomlar menopoz sonrası hormon üretimi kesildiği için küçülme eğiliminde olur. - Büyüme faktörleri : İnsulin-like growth faktör - Extrasellüler matrix: Myomların büyümesine yolaçar. RİSK FAKTÖRLERİ -Irk: Üreme çağındaki her kadında myom oluşabilmesine rağmen siyah ırk kadınlarında daha sık görülür -Heredite: Anne ve kızkardeşte myom varsa sizde de myom olma ihtimali daha yüksektir -Diğer faktörler: - Erken adet başlaması - Vit D eksikliği - Aşırı alkol tüketimi - Diet: çok et, az sebze KOMPLİKASYONLAR Myomların, kanser ve tehlikeli olmamalarına rağmen hayat kalitesini düşüren sonuçları olabilir - Ağrı, baskı ve huzursuzluk - Kansızlık, yorgunluk, halsizlik GEBELİK ve MYOMLAR Özellikle submukoz myomlar, kısırlık ve gebelik kaybına yolaçabilir. Gebelik esnasında erken doğum eylemi, gelişme geriliği ve plasenta ayrılmasına yolaçabilir. Doğum sonrasında ise rahim kasılmasını engellediği için şiddetli doğum sonrası kanamalara yolaçabilir. MYOMLARIN OLUŞUMUNUN ÖNLENMESİ Myomların gelişimini önleyemeyiz ancak bunların çoğu bir tedavi gerektirmez. Ancak kilomuzu koruyabilirsek ve daha çok sebze/meyve içerikli bir beslenme alışkanlığı myom riskini azaltabilir. Doğum kontrol haplarınında myom riskini azalttığını gösteren çalışmalar mevcuttur. TANI Rutin pelvik muayene : Myomlar genellikle rutin jinekolojik muayenelerde tesadüfen tesbit edilir. Ultrason : Myomların boyutu, lokalizasyonu ve sayısı hakkında bilgi verir. Kan testleri: Özellikle kanaması olan bir hastanın hemoglobin düzeyi bize kanama düzeyi hakkında bilgi verebilir MRI: Myomların haritalamasının yapılmasına yardımcı olur ve kitlenin yapısı hakkında bilgi verir. Histerosonografi: Uterin kaviteye steril sıvı vererek ultrason yapılır ve böylece özellikle kavitede yerleşimli myomların yerleşimlerini belirler. Histeroskopi: Özellikle submukozal myomların tanısı ve tedavisi için kullanılan bir kamera sistemidir. Sedasyon anestezisi altında direkt rahim içine girilerek myom görülür ve aynı esnada gerekirse çıkartılır. TEDAVİ Kadınların çoğunda myomların herhangi bir belirtisi, şikayeti yoktur ve bunlarla birlikte yaşayabilirler. Myomlar kanser değildir. Genellikle yavaş büyürler ve menopoz sonrası küçülürler. 1)İlaç tedavisi Myomlarda ilaç tedavisi adet düzenini sağlamak ve kanama ve basınç hissini azaltmak için kullanılır. İlaç tedavisi myomları ortadan kaldırmaz. -GNRH agonistleri ( Lucrin, Zoladex ) : Gnrh analogları estrojen ve progesteron üretimini bloke eder ve hastayı menopoza sokar ve myomun küçülmesini ve aneminin azalmasını sağlar. Hastaların bu ilacı kullandığı süre içinde ateş basması gibi menopozal şikayetleri olur, bu yüzden 6 aydan fazla kullanılmaz. -Hormonlu spiral ( MİRENA ) : Myoma bağlı kanamayı durdurur, ancak myomun yokolmasını sağlamaz. Aynı zamanda gebe kalmayı önler. Hormonlu spiralleri kullanan kadınların bir kısmında adet kanamaları geçici bir süre olmaz. -Transamine ( tranexamic asit): Sadece adet döneminde kullanılır ve kanamayı azaltır -Doğum kontrol hapları: Kanamayı azaltır adetleri düzenler ve ağrıyı azaltır -Nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar : Hormonal bir tedavi değildir. Adet sırasındaki fazla kanamayı ve ağrıyı azaltır. 2)Non-invaziv yöntemler -MRI-Guided focused Ultrasound cerrahisi: Uterusun korunduğu, herhangi bir kesi yapılmadan günübirlik yapılan bir işlemdir. MR cihazı içinde yüksek enerji ultrason cihazı ile yapılan bir tedavidir. Myomun küçülmesini sağlar. 3)Minimal-invaziv yöntemler -Uterin Embolizasyon : Uterusu besleyen damarların küçük partiküllerle ( embolik ajanlar ) tıkanıp myomun kan akımının ve beslenmesinin kesilip, küçülmesini ve ölmesini sağlar.Semptomların azalmasını sağlar. Ancak bu işlem aynı zamanda uterusun ve overlerinde kan akımını bozabilir. -Radyofrekans yöntemi ile ablasyon : Bu teknikte radyofrekans enerjisi kullanılarak myomun yokedilmesi ve beslenmesini bozulması amaçlanmaktadır. Bu yöntem laparoskopi ve trans-servikal yolla uygulanabilir. Myomun yeri tesbit edildikten sonra ince iğneler ile myomun merkezine girilir ve yaratılan ısı ile myom hasar görür ve yapısı değişir, önümüzdeki 3-12 ay içinde küçülmeye devam eder. 4)Minimal-invaziv Cerrahi yöntemler Myomektomi, uterusun yerinde bırakılarak sadece myomun çıkartılmasıdır. -Histeroskopik Myomektomi: Eğer myomlar submukozal yerleşimli yani uterus kavitesinde yerleşimli ise vajinal yoldan rahimağzı genişletildikten sonra bir kamera eşliğinde kaviteye girilir ve myom küçük parçalara ayrılarak dışarı çıkartılır. Uterusun çıkartılmadığı durumlarda, yeni myomların büyümesi her zaman mümkündür. -Laparoskopik veya Robotik Myomektomi : Myomektomi ( sadece myomların çıkartılması ) laparoskopik veya robotik olarak küçük kesilerden yapılabilir. Myomlar, özel cerrahi torbalar içinde küçük parçalara ayrılarak ( morsellasyon ) küçük kesilerden çıkartılır. -Laparoskopik veya Robotik Histerektomi: Uterusun tamamen üzerindeki myomlarla birlikte çıkarılmasıdır. Uterusun çıkartılması myomların kesin tedavisidir. Bu yöntem çocuk sahibi olmuş, menopoza yakın veya menopozdaki kadınlarda, uterusun içi çok sayıda teke tek çıkartılamayacak kadar myomlarla doluysa seçilecek yöntemdir. Uterus gerekirse küçük parçalara ayrılarak vajenden çıkartılır. 5)Geleneksel cerrahi yöntemler -Abdominal Myomektomi ve Histerektomi: Hastanın karnına yapılan 8-10 cm lik kesilerle myomlar veya uterus çıkartılır.
  • Hangi Durumlarda Kadın Doğum ve Hastalıkları Uzmanına Başvurmalıyım?
    Adet düzensizlikleri, jinekolojik enfeksiyonlar, doğum kontrolü, hamilelik takibi, menopozla ilgili sorunlar gibi durumlarda kadın doğum uzmanına başvurabilirsiniz.
  • İnfertilite Tanısı Nasıl Koyulur? İnfertilite Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
    İnfertilite Tanısı Nasıl Koyulur? Kısırlık tanısı için tam sistemik muayene gerekir. Bu süreçte hekim, kişiyi detaylı olarak sorgular ve muayene eder. İnfertilite tanısı için çiftlerin birlikte hekime başvurması önerilir. Böylece çiftin anamnezi doğru bir şekilde alınabilir. Kısırlık tanısı kadın ve erkeklerde farklı tetkikler gerektirir. Erkek için Üroloji uzmanı tarfından öncelikle fizik muayene yapılır. Penis ve testisler muayene edilir. Varikosel varlığı araştırılır. Memelerde büyüme (Jinekomasti) olup olmadığı kontrol edilir. Vücut tüyleri hormonal nedenler açısından incelenir. Muayenenin ardından kişiden 3 ila 5 gün kadar cinsel perhiz yapması istenir. Bu sürenin ardından kişiye spermiogram ya da halk arasında bilinen adıyla sperm testi yapılır. Böylece meni içeriğindeki sperm hücrelerinin üreme kabiliyeti incelenir. Tahlil sonucuna göre kişiye kısırlık tanısı koyulur. Kadınlarda ise öncelikle jinekolojik muayene yapılır. Âdet düzeni sorgulanır. Ultrasonografi ile kişinin yumurtalıkları ve rahmi incelenir. Ek kan testleri ve radyolojik görüntüleme Rahim Filmi (HSG) tetkikleri yapılır. Yine yumurtlamanın kontrolü, gereğinde laparoskopi ve histeroskopi gibi ileri düzey işlemler gerekebilir.. Elde edilen veriler ışığında kadın üreme sistemine ait problem saptanır ve infertilite tanısı koyulur. İnfertilite Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Kısırlık pek çok farklı nedenle oluşabilir. İnfertilite tedavisi de kısırlığa sebep olan odak saptandıktan sonra yapılır. BAzen çiftlerde herhangi bir problem saptanamaz. Buna açıklanmayan infertilite denilmektedir. Bazı durumlarda çifte üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinden intrauterin inseminasyon (Aşılama) ve /veya tüp bebek tedavisi önerilir. Bu tedavi yönteminde, erkek üreme hücresi sperm ile kadın üreme hücresi olan yumurta, laboratuvar ortamında bir araya getirilerek döllenme sağlanır. Meydana gelen embriyo, anne adayının rahmine bırakılarak gebelik sağlanmış olur. Kısırlık tedavisinde sıklıkla uygulanan yöntemlerin bir kısmı şunlardır: Aşılama (IUI),· Tüp bebek tedavisi, · Yumurta gençleştirme (PRP), · Mikroenjeksiyon, · Yumurta dondurma, · Embriyo tıraşlama, · Yardımcı tomurcuklanma (Assisted hatching), · Mitokondri transferi.
  • Erkeğe Bağlı Kısırlık ?
    Erkeğe Bağlı Kısırlık Nedir? Erkek üreme sisteminde sperm üretimi oldukça önemlidir. Sperm üretimi ve olgunlaşması yaklaşık olarak 74 gün sürer. Ejakülasyon (boşalma) sırasında vücut dışına atılan meni, testislerdeki farklı salgı bezleri tarafından üretilir. Meninin içeriğindeki her mililitrede 15 milyondan fazla sperm hücresi olması gerekir. Sperm sayısı, şekli ve hareket kabiliyeti gibi kriterler bakımından üremeye elverişli olmalıdır. Meni içeriğinde spermin hareket ve dölleme kabiliyetini arttıran kayganlaştırıcı organik maddeler bulunur. Ejakülasyon sırasında vajene bırakılan meni içeriğindeki spermler, vajinada bulunan salgıların da yardımıyla, kuyruklarını hareket ettirerek önce rahme, buradan da döllenmenin gerçekleştiği fallop tüplerine ulaşır. Fallop tüplerinde kadın üreme hücresi olan yumurtanın bulunması durumunda yumurta döllenir. Yumurta olmaması durumunda ise sperm burada 4-5 gün kadar canlı kalır. Bu süre içinde yumurtanın fallop tüplerine ulaşması durumunda döllenme gerçekleşir. Erkeğe Bağlı Kısırlık Sebepleri Nelerdir? Erkeğe bağlı görülen kısırlık sebeplerinin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir: · Sperm kanallarının doğuştan tıkalı olması, · Varikosel varlığı, · Sperm morfolojisi (şekil bozuklukları) ile ilgili sorunlar, · Sperm sayısının az olması, · Sperm kalitesinin düşük olması, · Menide hiç sperm olmaması, · Kimyasal maddelere maruz kalmak, · Aşırı sıcak ortamlarda uzun süre ile bulunmak, · Oturarak çalışmak, · Alkol ve sigara tüketimi. Erkek infertilitesi Üroloji Uzmanı hekimler tarafından değerlendirilir, tedavisi planlanır ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları ile işbirliği yapılır.
  • İntrauterin İnseminasyon (Aşılama) Nedir? Aşılama Tedavisi Süreci Nasıldır? Aşılama Tedavisi Kimlere Yapılabilir? Aşılama Tedavisi Kimlere Yapılmaz?
    AşılamaNedir? Aşılama; erkekten alınan üreme hücrelerinin (spermlerin), laboratuvar koşullarında bazı özel solüsyonlardan geçirilerek (sperm yıkanması) daha kaliteli, yoğun hale getirilmesinden sonra özel kateterler yardımıyla, kadının rahminin içine verilmesidir. Aşılama uygulaması, infertilite (kısırlık) tedavisinde sık kullanılan bir yöntemdir. Aşılama yöntemi ile gebelik elde etme şansı, normal cinsel ilişki ile gebelik elde etme şansından daha yüksektir. Ancak tüp bebek tedavisi ile gebelik elde etme şansından daha azdır. Tahmini başarı oranı her aşılama işlemi için yaklaşık %15-20’dir. Aşılama Tedavisi Süreci Nasıldır? Aşılama tedavisinde, kadının yumurta gelişimi optimum olsun diye, yumurta büyümesini geliştirici ilaçlar, kadının adet kanamasının ilk 3 günü içinde başlanır. Bu dönemde ultrasonografi ile kadının yumurta gelişimi 2 veya 3 günde bir takip edilir. Yaklaşık olarak 10 gün süren tedavinin ardından uygun büyüklükte yumurta elde edildiğinde çatlatma iğnesi yapılır. Çatlatma iğnesi yapıldıktan 36 saat sonra erkekten sperm alınarak aşılama işlemi gerçekleştirilir. Aşılama tedavisinde, kadının yaklaşık olarak 2-3 kez ultrasonografi için doktoruna gelmesi gerekirken, erkeğin sadece aşılama günü sperm örneği için gelmesi yeterlidir. Erkek sperm örneği verdikten birkaç saat içinde aşılama için kullanılacak yoğunlaştırılmış sperm materyali özel bir katater yardımıyla kadının rahmine verilir. İşlem sonrası kadının yaklaşık 15 dakika boyunca yatay pozisyonunda kalması önerilir. NOT: Ülkemizde tüp bebek tedavisi sırasında devlet desteğinden yararlanabilme şartlarından biri de 2 kez yumurta büyümesi için kadının iğne uygulaması ile aşılama tedavisi görmesine rağmen gebelik elde edememesidir (tüplerin iki taraflı tıkalı olduğu veya ciddi sperm bozukluğu olan durumlar hariç). Aşılama İşlemi Sonrası Ne Zaman Gebelik Testi Yapılmalıdır? Aşılama işlemi yapıldıktan 10-12 gün sonra, kanda gebelik testi yapılabilir. Aşılama Tedavisi Kimlere Yapılmaz? Erkekte ciddi sperm bozukluğu olduğu durumlarda yapılmaz. Kadının her iki tüpü tıkalı ise yapılmaz. Kadının yumurta rezervi çok düşük ise (kadın ileri yaşı, endometriozis vb) yapılmaz. Aşılama Tedavisi Kimlere Yapılabilir? Kadında veya erkekte kısırlığı açıklayabilecek bir durum ortaya çıkarılamadıysa (açıklanamayan infertilite) yapılabilir. Erkek sperminde hafif bozukluklar var ise yapılabilir. Kadının en azından bir tüpü açık ise yapılabilir. Kadının rahminde bir anormallik yok ise yapılabilir.
  • Kısırlığı Tetikleyen Faktörler Nelerdir?
    Kısırlığı Tetikleyen Faktörler Nelerdir? Erkekte ya da kadında var olan pek çok sağlık problemi kısırlığa yol açabilir. Bunların yanı sıra infertiliteye yol açabilen pek çok etken bulunur. Kısırlık oluşumunu tetikleyen faktörlerin bir kısmı şunlardır: 1. Obezite, 2. Vajinismus, 3. Rahim ağzının kapalı olması (servikal stenoz), 4. Bazı ilaç İlaç kullanımı, 5. Kemoterapi / radyoterapi almak.
  • Kadına Bağlı Kısırlık ?
    Kadına Bağlı Kısırlık Nedir? Kadınlarda gebelik oluşumu için pek çok faktörün bir arada olması gereklidir. Bu faktörler şunları içerir; · Yumurtalıklardan olgun yumurtanın atılması, · Yumurtanın tüp tarafından alınması, · Spermin rahim ağzından ve rahimden geçerek tüp içinde yumurtaya ulaşması, · Döllenen yumurtanın tüpten rahime ulaşması, buraya yerleşip gelişmesi gerekmektedir. Kadınlardaki bu işleyişi engelleyecek herhangi bir durum kısırlığa sebep olabilmektedir. Kadının gebe kalması için beyin, endokrin ve üreme sistemlerinin sağlıklı ve birbiriyle uyum içinde çalışması gerekir. Öncelikle beyinde bulunan ve endokrin bezleri olan hipotalamus ve hipofiz bezlerinin sağlıklı şekilde çalışması gerekir. Gebeliğin oluşabilmesi için hipotalamus, beyin tabanında bulunan ve yalnızca 0,5 gr. ağırlığa sahip hipofiz bezini uyarır. Bunun sonucunda hipofiz bezi, LH (Lüteinleştirici hormon) ve FSH (Folikül stimulan hormon) hormonlarını salgılar. Kan dolaşımı yoluyla yumurtalıklara ulaşan hormonlar sayesinde yumurtalıklar uyarılır. Böylece yumurtaların içinde bulunduğu küçük keseciklerin (folikül) bir kısmı olgunlaşma sürecine girer. İlk görülen âdet kanamasının ardından geçen 6. günde başlayan olgunlaşma süreci 14. güne kadar sürer. Olgunlaşan 3 ila 30 yumurtadan en olgun ve sağlıklı olanı bu sürenin sonunda çatlar. Rahim ve yumurtalıklar arasında bir kanal olan fallop tüplerine bırakılır. Yumurtlama dönemi olarak da bilinen bu dönem ortalama her 28 günde bir gerçekleşen âdet döngüsünün tam ortasına denk gelir. Yumurtanın fallop tüplerine bırakılmasının ardından yumurtanın çıktığı folikül, olası gebelik ihtimaline karşı östrojen salgılar ve rahim içi duvarı olarak bilinen endometrium kalınlaşır. Fallop tüplerinde döllenmesi gereken yumurta, kadın vücudunda yaklaşık 24 saat kadar canlı kalabilir. Erkek üreme hücresi olan sperm ise kadın vücudunda 4 ya da 5 gün kadar canlı kalabilir. Dolayısıyla yumurtlama öncesindeki birkaç günde veya yumurtlamanın gerçekleştiği günde girilen cinsel ilişkiyle döllenme (fertilizasyon) gerçekleşebilir. Döllenmeyle birlikte meydana gelen tek hücre, hızla bölünerek çoğalır. Bu dönemde zigot olarak adlandırılan canlı, fallop tüplerinden inerek rahme tutunur ve 3. haftadan sonra embriyoyu oluşturur. Böylece gebelik sağlanmış olur. Kısırlık çoğu zaman belirti vermese de, adet düzensizlikleri yumurtlama probleminin işareti olabilmektedir. 35 yaşından genç kadınlarda 1 yıllık denemeye rağmen gebelik olmaması durumunda doktora başvurulabilir. 35- 40 yaş arasında ise altı aylık deneme yeterli görülmektedir. Kadına Bağlı Kısırlık Sebepleri Nelerdir? Kadına bağlı olarak görülen infertilite sebeplerinin bir kısmı şu şekilde sıralanabilir: · Tiroit hormon bozuklukları, · Hiperprolaktinemi, · Ovulasyon (yumurtlama) düzensizlikleri, · Endometriozis (çikolata kisti), · Polikistik over sendromu (PKOS), · Rahim içerisinde yapışıklıklar olması (Asherman sendromu), · Endometrial ossifikasyon gibi rahimde bulunan patolojiler, · Fallop tüplerinin kapalı olması, · Yumurta rezervi düşüklüğü (AMH), · Üreme organlarına ait travmalar, · İleri yaş, · Erken menopoz gibi bir çok neden tek başına ve/veya birlikte olabilir. Uzman hekiminiz tarafından adet gününüz baz alınarak belirli bir program dahilinde tetkikleriniz planlanacaktır.
  • Kısırlık (İnfertilite) Nedir?
    Kısırlık (İnfertilite) Nedir? Tıpta, infertilite olarak tanımlanan kısırlık, çiftin istemesine rağmen doğal yollardan çocuk sahibi olamaması olarak tanımlanabilir. Sağlıklı çiftlerde, düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye girilmesi durumunda aylık gebe kalma oranı yaklaşık %25'tir. 1 yılın sonunda bu oran %85, ikinci yılın sonunda ise %90 civarına yükselir. Kısırlık Nedir? Tanım olarak kısırlıktan söz edebilmek için çiftin, bir yıl süreyle düzenli ve korunmasız olarak cinsel ilişkiye girmesi ve gebelik sağlayamaması gerekir. 35 yaş ve üzerindeki çiftlerde kısırlıktan söz edebilmek için gerekli bekleme süresi ise 6 aydır. Tüm dünyada yaklaşık olarak %15 oranında görülen infertilite, kadına ve / veya erkeğe bağlı olarak gelişebilir. Farklı bir deyişle, kısırlık problemlerinin 1/3'ü erkek, 1/3'ü kadın ve 1/3'ü çiftlerin her ikisinden de kaynaklanır. Dolayısıyla bir yıl süreyle cinsel açıdan aktif olunmasına ve herhangi bir doğum kontrol yöntemi uygulanmamasına rağmen gebelik elde edilememesi durumunda çiftlerin birlikte hekime başvurması önerilir. Kısırlık tanısı konusuna geçmeden önce sıklıkla sorulan "Kısırlık nedir?" sorusunu yanıtlamak gerekir. Kısırlık, gebeliğin hiç oluşmadığı ya da önceden gebe kalınsa bile artık gebeliğin oluşmaması durumu olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO, DSÖ) kriterlerine göre infertilite, bir yıl boyunca düzenli ve korunmasız bir şekilde cinsel ilişkiye girilmesine rağmen gebelik oluşmaması olarak açıklanır. Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülen bu üreme problemi, çiftlerin her ikisinde herhangi bir sağlık problemi olmadan da görülebilir. Ancak yaşın ilerlemesi, kısırlığın en yaygın nedenleri arasında yer alır. Bu yüzden 35 yaşından sonra çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin, 6 ay boyunca cinsel ilişkiye girmesine rağmen bebek sahibi olamamaları durumunda hekime başvurmaları önerilir. 40 yaşından sonra çocuk sahibi olmayı arzulayan çiftler için uzman hekim tarafından uygun görülen tetkikler sonrası tedaviye en kısa sürede başlanmaktadır. Eşler arasında bilinen bir kısırlık problemi varsa, düzensiz veya ağrılı adet döngüleri varsa, genital enfeksiyon geçirildiyse, tekrarlayan düşükler, kanser tedavisi görmüş ise veya bilinen endometriosis varsa bu durumlarda daha erken tetkik ve tedaviye başlanabilmektedir. Çocuk sahibi olmayı planlayan çiftlerin, cinsel açıdan bilgilenmesi, gerek doğal yollardan gerekse üremeye yardımcı tedavi teknikleri ile gebelik sağlama şanslarını arttırabilir. Bu yüzden kısırlığı, kadın ve erkek cinsiyetleri için ayrı değerlendirmek gerekir.
  • Anormal Uterin Kanama Nedir?
    Anormal Uterin Kanama Ortalama adet dönemi 28 gün (normal aralık 24-35 gün) sürer ve adet normalde 3-5 gün devam eder (normal aralık 2-7 gün). Bu dönemde ortalama kan kaybı miktarı 30ml olup 2 yemek kaşığına eşittir. Bir kadın adet döneminde 80ml’den fazla kan kaybederse (5,5 yemek kaşığına eşdeğer) bu anormal olarak değerlendirilir. Belirtileri Adet kanaması her saat bir veya daha fazla ped veya tamponun diğer tarafına geçecek kadar yoğun
olması Adet kanamasını kontrol etmek için çift hijyenik ped kullanma gerekliliği
 Gece hijyenik ped değiştirme gerekliliği Yedi günden uzun süren adet kanaması Adet kanaması büyük kan pıhtıları içeriyor Normal yaşam tarzını etkileyen ağır adet kanaması Adet döneminde alt karın bölgesinde sürekli ağrı veya kasılma İki adet dönemi arasından 24 günden az veya 35 günden uzun sürenin olması Düzenli adet dönemleri arasında oluşan adet kanamaları (düzensiz adet kanamaları) Yorgunluk, bitkinlik veya nefes darlığı (anemi semptomları) Menopozdan sonra meydana gelen kanama (postmenopozal kanama) genelde anormaldir ve bir jinekolog tarafından değerlendirilmelidir. Menopoz sonrası kanamanın yaygın nedenleri hormon kullanmak, rahim ve vajinada ince ve hassas doku (vajinal atrofi), enfeksiyon, vajina, rahim ağzı veya rahimde zamanla kansere neden olabilen hücresel değişiklikler veya vajina, rahim ağzı veya rahimde kanseri içerir. 


  • Anormal Uterin Kanama Nedenleri Nelerdir?
    Anormal Uterin Kanama Nedenleri Nelerdir? 1. Ovulasyon gerçekleşmemesi veya düzensiz ovulasyon. 
 Tanımlanabilir bir neden yok (en yaygın) 
 Stres, egzersiz, obezite, hızlı kilo değişiklikleri
 Anormal hormon üretimi (en yaygın olarak tiroit sorunları, çok fazla prolaktin ve anormal yüksek erkeklik hormonları düzeyleri)
 Prolaktin üretimini artırabilen ilaçlar (çoğunlukla depresyon ve şizofreni için kullanılan ilaçlar) 2.Rahim, rahim ağzı veya vajina ile ilgili sorunlar a. Rahim zarıyla (endometrium) ilgili olanlar -Endometriumda kalınlaşma -Endometrial polip 
 -Enfeksiyon
 -Anormal hücresel değişiklikler (hiperplazi) 
 -Kanser
 b. Rahim Kası
(Mymoetrium) ile ilgili olanlar -Rahim fibroidleri
( Myomlar) -Rahim kası içinde endometrial bezler (adenomyozis) 
 -Sarkomlar c. Rahim Ağzı 
(Serviks) ile ilgili olanlar -Polip (genelde daima iyi huylu) 
 -Enfeksiyon (Chlamydia gibi cinsel yolla bulaşabilir) 
 İ-yi huylu hücresel değişiklikler (ektropion) -Anormal hücresel değişiklikler (CIN ) -Kanser
 d. Vulva ve Vajina
(Doğum kanalı)ile ilgli olanlar -Enfeksiyon
 -Menopoza girmiş kadınlarda vajina dokusunun incelmesi -Kanserler 3. Anormal kan pıhtılaşması Kalıtımla geçen bozukluklar, en yaygını von Willebrand hastalığı olarak adlandırılır. Bu bozuklukta tanı koymak için özel bir kan testi gerekir. 
 Diğer seyrek pıhtılaşma bozuklukları veya pıhtılaşma süresini etkileyen hastalıklar (lösemi). Bu bozukluklar standart bir kan testi ile genelde tespit edilecektir.
  • Anormal Uterin Kanamanın Değerlendirilmesi? Teşhis Nasıl Konulur?
    Değerlendirme Anamnez (Öykü): İlk olarak kanama düzeniniz hakkında detaylı bir geçmiş değerlendirmesi yapacaktır. Doktorunuz bilmesi gereken bilgilerin önemli olanlarından bazıları şunlardır:
 Adetleriniz düzenli mi? Düzenli adet görmek ovulasyonun çok iyi bir belirtisidir. 
 Herhangi bir ilaç kullanıyor musunuz? Bazı ilaçlar kanama düzeninizi etkileyebilir. Sizde veya ailenizde anormal kanama öyküsü var mı? Anormal kanama düzenleri diş tedavileri veya ameliyatıyla ilişkili aşırı kanama, cildin çok kolay morarması ve adet başlangıçlarına ağır kanamayı içerir.

 Kan testleri : 
 -Hamilelik testi 
(HCG) -Tam kan sayımı (CBC): Bu test kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositlerin sayısı hakkında bilgiler verir. Hemoglobin düzeyi kırmızı kan hücrelerinin sayımına dair bir ölçüttür ve normal aralığı kadınlarda 12-16 g/dl’dir. Bu nedenle hemoglobin düzeyi 12 g/dl’den düşük olan kadınlarda anemi olduğu düşünülür. Beyaz kan hücrelerinin sayısı enfeksiyonu (artmış) veya bağışıklık sistemiyle ilgili sorunları (azalmış) gösterir. Trombositler kanın pıhtılaşmasını hızlandırır, dolayısıyla düşük trombosit sayısı bir hastanın ameliyat sırasında kanama için daha riskli olduğunu gösterebilir. 
 Ferritin: Ferritin vücuttaki demir depolarının bir ölçüsüdür. Adet sırasında daha fazla kan kaybedilirse kemik iliği bunu telafi etmek için daha fazla kırmızı kan hücresi üretecektir. Demir kırmızı kan hücrelerinin yapı taşlarından biridir ve zaman içerisinde fazla demir ihtiyacıyla birlikte vücuttaki demir depoları boşalabilir. 
 Tiroit fonksiyonu testleri: Tiroit bezi vücut metabolizmasını kontrol eder. Tiroit bezi aşırı aktifse veya yeterince aktif değilse bu durum diğer hormonlarda bir dengesizliğe ve dolayısıyla anormal rahim kanamasına neden olabilir. 
 Prolaktin: Beyindeki hipofiz bezi tarafından üretilen prolaktin normalde hamilelik sırasında ve sonrasında süt üretimini kontrol eder. Prolaktin düzeyleri ayrıca stresle, cinsel ilişki sırasında ve ayrıca yemeklerden sonra da artar. Bazı kadınlarda bazen hipofiz bezindeki iyi huylu küçük bir tümörün neden olduğu yüksek prolaktin düzeyleri görülür. Bu durum normal kanama düzenlerine neden olabilir. Testosteron: Testosteron genelde bir erkek hormonu olarak bilinse de kadınlarda da normalde kan dolaşımında testosteron bulunur. Ancak bu düzeyler normal şekilde yükselirse anormal kanama düzenlerine yol açabilir. Bunun en yaygın nedeni polikistik yumurtalık sendromu (PCOS) ve seyrek şekilde yumurtalık veya böbrek üstü bezinde testosteron üreten bir tümördür. 
 Diğer Hormon Testleri Koagülasyon bozuklukları ile ilgili testler Klinik değerlendirmeler Genel Fizik muayene Pelvik Muayene Pap smear (yayma) testi: Rahim ağzı veya rahim ağzı kanserinde anormal hücreler için tarama Pelvik ultrason: Ultrason muayenesi rahim ve yumurtalıklarda mükemmel görüntüleme yapılmasını sağlar ve özellikle yumurtalıklarda olmak üzere normal elle muayeneye kıyasla anormal durumları tespit etme şansı daha yüksektir. Ultrason genelde vajinaya yerleştirilen özel bir vajinal prob ile yapılır. Bu yöntem ultrason probunun rahim ve yumurtalıklara yakın olmasına ve dolayısıyla daha doğru bir muayeneye imkan verir. Bazen, özellikle rahim fibroidleri veya çok büyük bir yumurtalık kisti nedeniyle bir kadında büyük bir rahim mevcutsa ultrason ayrıca karın duvarından da yapılır. Böyle durumlarda ultrasonik enerji rahim veya yumurtalığın tamamını görmek için yeterli mesafeye erişemez. Ultrason muayenesi genelde 5 ila 10 dakika sürer ve hasta için çok rahatsız edici değildir. Salin infüzyon sonohisterografisi: Bu işlem pelvik ultrason muayenesinin bir çeşididir. Küçük bir plastik kateter rahme yerleştirilir ve ultrason muayenesi sırasında rahim boşluğuna 10 ila 15 ml su enjekte edilir. Bu su rahim boşluğunu hafifçe açar ve ultrason sırasında bir kontrast ortamı olarak görev yapar. Bu uygulama özellikle rahim polipleri veya rahim boşluğuna itilen fibroidlerden şüpheleniliyorsa endometriumun daha kesin şekilde görüntülenmesini sağlar. 

 Pelvik Tomografi Pelvik MR 
 Endometrial biyopsi: Bu işlem rahim zarından (endometrium) bir örnek almak için vajina ve rahim ağzından rahme doğru ince bir plastik tüpün yerleştirilmesini içerir. Bu tüpün ucunda küçük bir giriş ve içi boş tüpün içinde hafif vakumla çekilebilen küçük bir piston yer alır. Bu tüp rahim boşluğunda içeri doğru döner, böylelikle rahim zarındaki hücreleri nazikçe kazıyarak pistonun çekilmesiyle bu hücreleri plastik tüpün içine vakumla çeker. Bu bölüm genelde bir dakikadan daha az sürer. Çoğu kadında bir endometrial biyopsi sırasında ağrı yaşanır, ortalama ağrı düzeyi 3-5 arasındadır (0 ila 10 arasında değişen bir ölçekte). Ağrı toleransı düşük hastalarda işlem, Anestezist tarafından yapılan hafif sedasyon altında da güvenle yapılabilir. Ofis histeroskopisi: Histereskop vajinadan ve sonrasında rahim ağzından yerleştirilerek doktorun rahmi içeriden görüntülemesine izin verir. Bu yöntem özellikle anormal rahim kanaması, rahim fibroidleri veya polipleri olan vakalarda veya kısırlık tedavisi sırasında faydalıdır. Histeroskop çok ince olduğundan (yalnızca 3-4mm) rahim ağzından hemen hemen ağrısız şekilde geçerek doktorun anestezi gerekmeden muayenehanede bu işlemi gerçekleştirmesine imkan verir. Muayenehanede yapılan histeroskopi sırasında kadınların hissettiği ortalama ağrı düzeyi on puanlı bir ölçekte yalnızca 2 ila 3 arasındadır (sıfır hiç ağrı olmaması ve on en şiddetli ağrıyı temsil ediyor). Bu yöntem daha küçük dokularda doğru tanı ve tedaviye izin verir.
  • Anormal Uterin Kanamalarda Tedavi Seçenekleri ?
    Tedavi Seçenekleri

 Anormal rahim kanaması için detaylı muayene ve tetkiklerden sonra bireysel klinik durum ve tanıya göre düzenlenmesi gereken çeşitli tedavi seçenekleri mevcuttur. Hormonal Tedaviler: Normal tarama sonuçları olumluysa makul bir seçenek kanama düzenini normale getirmek amacıyla doğum kontrol hapları almaya başlamaktır. Üç aylık bir deneme makuldür ve çok sayıda kadında çok faydalıdır. Lütfen unutmayın: doğum kontrol hapları 35 yaşın üstünde olan, sigara kullanan veya yüksek tansiyonlu olan kadınlar gibi belirli kadınlarda iyi bir seçenek değildir. Buna ek olarak ailedeki hastalık öyküsü nedeniyle kan pıhtısı oluşma riski yüksek olabilen veya geçmişte kan pıhtılarıyla ilgili bir sorun yaşayan kadınlar doğum kontrol hapları almamalıdır. Yapılan taramalarda anormal çalışan tiroit beziniz olduğu belirlenirse bu kesinlikle dikkate alınması gereken bir konu olacaktır. Jinekologunuz sizin tedavinizi belirlemek için bir endokrinolog yardımına başvurabilir. Birçok hastada ilaçlarla tedavi sağlanabilir ancak bazı hastalarda ameliyat gerekir ve tiroit bezinin bir bölümü veya tümü alınır. Prolaktin normalde kan dolaşımında mevcuttur (normal aralık 5-20 ng/ml). Prolaktin düzeyleri fiziksel veya duygusal stres, egzersiz, öğünler ve cinsel ilişkiden etkilenebildiğinden hafif artmış prolaktin düzeyleri (20-40 ng/ml) tekrarlı kan testiyle doğrulanmalıdır. Hiperprolaktinemi (prolaktinin fazla üretilmesi) doğrulandığında doktorunuz bunun nedenini araştırmaya başlayacaktır. Daha yaygın nedenler hipofiz bezinde iyi huylu bir tümörü (laktotrof adenom) ve belirli ilaçların yan etkilerini (çoğunlukla depresyon ve şizofreni için kullanılan ilaçlar) içerir. Daha nadir nedenleri diğer beyin tümörleri ve yeterli fonksiyon göstermeyen tiroit bezini içerir. Doktorunuz başka herhangi bir tümör bulunmadığından emin olmak için beyninizde bir MRI taraması isteyecektir. Çok yüksek testosteron düzeyleri doktorunuzun böbrek üstü bezlerinde ve yumurtalıklarda ultrason ve bir CT taraması ile diğer tümörler için tarama yapmasına neden olacaktır. Anormal pıhtılaşma testleri diğer tarama ve tedaviler arasında yer alır ve genelde bir hematologla işbirliği içerisinde yürütülür. 
 
Pap smear (yayma) Testi: Normal sonuç verirse doktorunuz insan papilloma virüsü (HPV) için bir test isteyebilir, çünkü HPV’nin belirli tipleri kansere yol açabilen ciddi hücresel değişiklik riskinizi artırabilir. Bu değişiklikler sıklıkla kendiliğinden kaybolabildiğinden, hücresel değişiklikleriniz hafifse en iyi yaklaşım beklemek ve birkaç ay içerisinde pap testini tekrarlamaktır. Hastalığınız ilerlemiş evredeyse rahim ağzında bir mikroskobik inceleme (kolposkopi) ve rahim ağzında bir biyopsi yapılması gerekebilir. Bu işlemler oluşan hücresel değişikliklerin boyutu hakkında daha detaylı bilgi verir. Bazen kadınların bir koni biyopsisi yaptırması gerekir. Bu işlemde rahim ağrının bir bölümü anormal bölgelerin temizlenmesi için alınır. Rahim ağzı kanserinde bazı kadınlarda bir radikal histerektomi veya hatta radyoterapi uygulanması gerekecektir. 

 Endometrial biyopsi: Rahmin içinde (yani, endometrium) anormal hücrelerin kontrolü için yapılır. Endometrial hücreler kontrolsüz olarak büyümeye başlayabilir (endometrial hiperplazi) ve bazen bu süreçle anormal şekillere girebilirler (atipi). Herhangi bir şey yapılmazsa bu durum endometrial kansere neden olabilir. Bu hastalığın en yaygın nedeni iki temel kadın hormonu olan östrojen ve progesteron miktarı arasındaki dengesizliktir. Östrojen endometrial hücrelerin çoğalmasını uyarır ve adet döneminin ilk yarısında daha baskındır ancak progesteron endometrial hücreleri dengeler. Bir süre kan dolaşımında progesterona kıyasla orantısal olarak daha fazla östrojen varsa endometrial hücreler daha fazla çoğalmaya başlayabilir. Bu durum polikistik yumurtalık sendromu olan aşırı kilolu (yağ dokusu östrojen üretir) ve hormon içeren östrojen alan kadınlarda meydana gelebilir. Bu durum ayrıca 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha yaygındır. Endometrial biyopsi sonucu basit hiperplazi gösterirse tedavi üç ay süreyle progesteron kullanımı ve bu dönemin sonunda tekrarlanan bir biyopsiyle yapılır. Sizde atipi ile kompleks hiperplazi varsa kanser gelişme riski çok yüksektir (%35-%43) ve çoğu doktor rahim kanseri gelişimini engellemek için bir histerektomi önerir. Hormonlu Rahim içi doğum kontrol aleti (IUD): Mirena progesteron IUD muayenehanede rahme yerleştirilen küçük, t şeklinde bir plastik alettir. Bu alet içeriği progesteronu beş yıllık bir sürede yavaş yavaş rahme gönderir. Progesteronun çok küçük bir bölümü kan dolaşımına girer ancak çoğu rahimde kalır. Bu yöntem potansiyel sistematik (genel) hormonal yan etkileri minimuma indirir. Rahim ağzı mukusunu kalınlaştırarak spermin rahme ulaşmasını imkansız hale getirir ve böylelikle doğum kontrolü sağlar. Progesteron IUD ayrıca anormal rahim kanaması için çok etkin bir tedavi seçeneğidir.Hormonlu IUD’nin avantajları kolay kullanımı, etkin kanama kontrolünü, mükemmel doğum kontrolünü, tersine çevrilebilir tedavisi ve düşük yan etki oranını içerir. Tedavinin dezavantajları beş yılda bir değiştirilme gerekliliğini, bazen görülen hormonal yan etkileri (artan tüylenme, sivilce, memede hassasiyet, baş ağrısı, duygusal değişiklikler) ve vajinada lekelenmeyi içerir. Vajinal lekelenme kullanımın ilk 3-6 ayında en yaygın şekilde görülür. Kullanıma devam edildiğinde kadınların %70’inde çok kısa adet dönemleri görülür ve %30’unda IUD takılıyken adet hiç görülmez. Zararsız olmasına karşın bazı kadınlar adet görmemekten rahatsız olur ve bu nedenle kullanmadan önce bu olasılığın göz önünde bulundurulması önemlidir. 

 Histeroskopi: Histeroskopi anormal kanama tedavisi için faydalı bir yöntem olabilir. Submukozal fibroidler (yani, rahim boşluğa giren fibroidler) bir histeroskopi tekniği ile alınabilir. Rahim polipler benzer şekilde alınabilir. Daha küçük fibroidler genel anestezi ihtiyacı olmadan muayenehanede alınabilir ancak daha büyük lezyonların ameliyathanede genel anestezi altında veya sedasyonla (sakinleştirici) ile lokal anesteziyle alınması gerekecektir. Bu prosedürler genelde uzundur ve çok rahatsız edici olabilen rahim ağzında ciddi genişletme gerektirir. Buna ek olarak önceki bölümde anlatıldığı gibi sıvı aşırı yüklemesi potansiyeli mevcuttur. Rezektoskop adı verilen histeroskopun özel bir tipi standart histeroskoptan daha geniştir ve içinden çeşitli özel aletlerin geçmesine izin veren bir kanal içerisinde bulunur. Bu aletlerden biri ucunda metal yapılmış ve dolayısıyla görece zayıf bir elektrik iletkeni olan küçük bir kablo döngüsüne sahiptir. Bu döngü, içinden elektrik akımı gönderen bir alete bağlıdır. Elektrik akımı zayıf iletken metalden geçmekte zorlandığından metal ciddi şekilde ısınır. Bu sıcak metal döngü daha sonra rahim içindeki bir fibroid veya polipin kesilmesinde kullanılır. Bu yöntem sert tereyağını sıcak bir bıçakla kesmeye oldukça benzerdir. Fibroid veya polip genelde rahim ağzından geçebilecek çeşitli küçük doku parçalarına yavaş yavaş bölünerek kesilir. Başka bir yeni yöntemde küçük bir morsellatör kullanılır. Bu alet, fibroid veya polipi yavaş yavaş parçalayan ve rahimden vakum etkisiyle dışarı çıkaran, eskiden kullanılan elma delme aletlerine çok benzer. Döngüden elektrik akımı geçtiğinden metal döngü kullanmanın bir dezavantajı elektrik geçiren serum fizyolojik gibi sıvı kullanmanın mümkün olmamasıdır. Bu nedenle doktorun bir hipotonik su çözeltisi kullanması gerekecektir, histeroskopi bölümünde anlatıldığı gibi bu yöntemin kanda incelme ve elektrolit dengesizliği sorunlarına neden olma potansiyeli yüksektir. Morsellatörün avantajı, elektrik kullanılmadığından serum fizyolojikte kullanılabilmesidir ancak metal döngüden daha yavaştır ve büyük fibroidler için çok uygun değildir. Ayrıca serum fizyolojikte kullanılabilen çeşitli özel döngüler de mevcuttur. Bunlar standart döngülerden daha pahalıdır, dolayısıyla tüm hastanelerde bulunmayabilir ancak standart döngülere kıyasla elektrolit dengesizliği riski daha düşük olduğundan olasılıkla daha güvenlidirler. 
 
Endometrial ablasyon: Temelde endometriumun tahrip edilmesidir. Bu genelde anormal rahim kanaması olan ve taramaları negatif olan (yani, doktorun kanama için bir neden bulamadığı) kadınlarda yapılır. Ayrıca küçük fibroidler varsa bu yöntemlerin bazıları kullanılabilir. Ancak büyük fibroidler varsa veya rahmin kendisi anormal şekilde büyükse bu yöntemler kullanılamaz. Bir endometrial ablasyon uygulamanın çeşitli yolları vardır. Klasik yöntem yukarıda belirtilen elektrikli döngü yöntemidir. Bu yöntemde (endometrial rezeksiyon denilir) elektriksel döngü rahim zarının sistematik olarak tıraşlanarak alınmasında kullanılır. Endometrium parçaları alınır ve patolojiye gönderilir. Alternatif olarak doktor temelde endometrial tabakanın yakılması ve tahrip edilmesi için endometrium boyunca döndürülen sıcak bir metal top olan bilye olarak adlandırılan bir cihazı kullanabilir. Bu yöntemin dezavantajı patolojiye gönderilecek örnek alınamamasıdır. Ancak rahmin derin bölgelerine girme riski de daha düşüktür. Bu meydana gelirse rahmin delinmesi (yani, rahim duvarında bir delik açılması) mümkündür. Özellikle mesane veya bağırsak gibi diğer ürünler hasar görmüşse bu potansiyel anlamda tehlikeli olabilir. Ayrıca delinme rahim damarlarına (rahim arteri) yakın bir yerde meydana gelirse ciddi kanama olasılığı vardır. Neyse ki organlarda delinme ile hasar seyrek şekilde meydana gelir ancak doktorunuz karın bölgesinin içine bakmak için bir laparoskopi yaparak bundan emin olmak isteyecektir. Diğer organlarda hasar yoksa ve minimum kanama varsa veya hiç yoksa enfeksiyon riskini azaltmak için bir hafta süreyle büyük olasılıkla antibiyotik kullanmanız gerekecek. 

Yakın zamanda daha basit endometrial ablasyon yöntemleri geliştirilmiştir. Bu yöntemler kullanıcı dostu olacak ve deneyim kazanmayı kolaylaştıracak şekilde tasarlanmıştır. Toplu halde bu yöntemlere genel endometrial ablasyon denilir. Bu yöntemler iki ana kategoriye ayrılabilir: endometriumu ısı kullanarak veya soğuk kullanarak tahrip edenler. 

Aşağıdaki cihazlar ısı kullanır: 

 Novasure: Bu rahim boşluğuna yerleştirilen ve ortalama 90 saniye ısıtılan bir elektir. Avantajları tedavinin kısa süremsidir ancak rahme aletin yerleştirilmesi için rahim ağzının büyük ölçüde genişletilmesi gerekir. 

 Thermachoice: Küçük esnek bir balon rahim boşluğuna yerleştirilir ve sıcak su ile şişirilir. Tedavi süresi sekiz dakikadır. Avantajları; küçük kateter (minimum genişletme gerektirir) Dezavantajları; rahim boşluğunun şişmesi ağrıya neden olur.

 Hidrotermablasyon (HTA): Sıcak su bir histeroskop aracılığıyla düşük basınç altında rahim boşluğuna gönderilir. Sıcak su daha sonra endometriumu tahrip etmek için yaklaşık 10 dakika boşluk içerisinde dolaşır. Basın düşük tutularak fallop tüplerine sıvı kaçması riski düşük tutulur. 10 ml’den fazla sıvı geri çekilemezse sistem otomatik olarak kendini kapatır. Avantajları; tedavi etkisini izlemek için tedavi sırasında rahim boşluğunu görüntüleme imkanı, anormal şekilli rahim boşluğunda etkin tedavi uygulayabilme, küçük fibroidlere tedavi uygulayabilme Dezavantajları; rahmin büyük ölçüde genişletilmesini gerektirir (ağrılıdır), vajinal yanmalar bildirilmiştir.

 Mikrodalga endometrial ablasyon (MEA): Mikrodalga enerji yayan bir prob rahme yerleştirilir. Mikrodalga enerji ısı ile endometriumun “boyanması” için kullanılır. Avantajları; rahimde şişme yok, görece kısa tedavi süresi (3-4 dakika) Dezavantajları; çok genişleme gerektirir, ince kas duvarında rahimde tedavi uygulanamaz. 

Aşağıdaki cihazlar soğuk kullanır: HerOption (kriyoablasyon): 5,5mm prob rahme yerleştirilir ve probun ucu -80°C’ye soğutulur. Prob çevresinde elips şeklindeki bir buz oluşur ve endometrial zarı tahrip eder. Bu işlem sırasında ultrason ile izleme yapılır. Rahim boşluğunu tamamen tahrip etmek için iki ila üç buz topu gerekir. Avantajları; az miktarda genişletme gerektiren küçük prob, soğuk sinirleri uyuşturduğundan ısıya kıyasla daha az ağrı (kriyoanestezi). Dezavantajları; görece uzun işlem süresi (en az 20 dakika), ultrasonla izleme gerektirir Endometrial ablasyon sizi hamile kalmaktan korumaz. Dolayısıyla endometrial ablasyon yapılan kadınlar için belirli bir süre doğum kontrol yöntemleri kullanılması gerekir. Endometrial ablasyon sonrasında hamile kalan kadınlarda düşük, anormal plasenta, erken doğum ve anne karnında bebek ölümü gibi komplikasyonların oranı ciddi anlamda daha yüksek olduğundan bu özellikle önemlidir. Endometrial ablasyon çoğu kadında etkindir ancak kadınların tümünde etkin olmayabilir. Endometrial ablasyon uygulanan kadınların genel anlamda yaklaşık %15’inde devam eden kanama sorunları nedeniyle bir histerektomi gerekecektir. Özellikle minimum invaziv (vücuda bir alet sokulan) histerektominin kısa iyileşme süresine sahip olduğu ve bu soruna kalıcı bir çözüm olduğu dikkate alındığında en iyi tedavi seçeneği seçilirken bu göz önünde bulundurulması gereken bir konudur. Aslında yakın zamanda yapılan bir çalışmada, anormal rahim kanaması için laparoskopik histerektomi ve endometrial ablasyon uygulanan kadınlarda hasta memnuniyeti karşılaştırılmış ve laparoskopik histerektomi grubundaki anlamlı şekilde daha fazla kadının tedavi sonucundan memnun olduğu belirlenmiştir. Menopoza daha yakın kadınlara kıyasla semptomların nüksetme riski olasılıkla daha yüksek olduğundan, bu bilgiler göz önünde bulundurularak doğurganlık çağı sonlanan daha genç kadınlar bir laparoskopik histerektomi için daha uygun ayarlar olabilir. Anormal rahim kanaması yaşayan ve endometrial ablasyon planlanan kadınlarda ayrıca hormonal IUD de düşünülmelidir. Bu iki tedavi seçeneği olasılıkla eşdeğer düzeyde etkindir ancak her birinin kendine özgü avantajları ve dezavantajları mevcuttur.

 Hormonal IUD
Avantajları:
 Geri döndürülebilir (doğurganlık çapını tamamlamayan kadınlar için daha uygundur) 
 Kolay kullanım (çok düşük rahatsızlıkla doktor muayenehanesinde 1-2 dakika içerisinde rahme yerleştirilebilir) 
 Doğum kontrolü sağlar 
 Dezavantajları:
 5 yılda bir değiştirilmesi gerekir
 Kadınların küçük bir bölümünde hormonal yan etkiler görülür
 Rahimde "yabancı bir nesne " 

 Endometrial ablasyon
Avantajları: 
 Hormonal yan etki riski yok
 Rahimde "yabancı bir nesne" yok 

 Bazı hastalarda muayenehanede uygulanabilir Hastaların %85’inde tedavinin tekrarlanması gerekmez
 Dezavantajları: 
 Daha invazivdir ve IUD yerleştirilmesine kıyasla daha uzun sürer
 Geri dönüşlü değildir (halen çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar için uygun değildir) Kadınların yinede bazı doğum kontrol önlemlerini alması gerekir
 Tedavi sırasında ciddi komplikasyon potansiyeli daha yüksektir

 Anormal rahim kanaması için kesin-kalıcı tedavi seçeneği HİSTEREKTOMİ (Rahmin ameliyatla alınması) uygulanmasıdır. Yukarıda belirtilen tümü minimum invazif olan tedavi seçenekleri, histerektomi en invaziv tedavi seçeneği olduğundan bu yönteme ihtiyaç duyulma riskinin azaltılmasına yöneliktir.
  • Endometrial Biyopsi Nedir? Neden Yapılır? Nasıl Yapılır?
    Endometrial biyopsi: Anormal Uterin kanamalarda ve Rahim içi yer kaplayan şüpheli durumlarda Rahmin içinde (yani, endometrium) anormal hücrelerin kontrolü için yapılır. Endometrial hücreler kontrolsüz olarak büyümeye başlayabilir (endometrial hiperplazi) ve bazen bu süreçle anormal şekillere girebilirler (atipi). Herhangi bir şey yapılmazsa bu durum endometrial kansere neden olabilir. Bu hastalığın en yaygın nedeni iki temel kadın hormonu olan östrojen ve progesteron miktarı arasındaki dengesizliktir. Östrojen endometrial hücrelerin çoğalmasını uyarır ve adet döneminin ilk yarısında daha baskındır ancak progesteron endometrial hücreleri dengeler. Bir süre kan dolaşımında progesterona kıyasla orantısal olarak daha fazla östrojen varsa endometrial hücreler daha fazla çoğalmaya başlayabilir. Bu durum polikistik yumurtalık sendromu olan aşırı kilolu (yağ dokusu östrojen üretir) ve hormon içeren östrojen alan kadınlarda meydana gelebilir.Bu durum ayrıca 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha yaygındır. Endometrial biyopsi sonucu basit hiperplazi gösterirse tedavi üç ay süreyle progesteron kullanımı ve bu dönemin sonunda tekrarlanan bir biyopsiyle yapılır. Sizde atipi ile kompleks hiperplazi varsa kanser gelişme riski çok yüksektir (%35-%43) ve çoğu doktor rahim kanseri gelişimini engellemek için bir histerektomi önerir. Maalesef atipi ile kompleks endometrial hiperplazili hastaların yaklaşık %25’inde zaten küçük kanserli alanlar mevcuttur ve bu nedenle kadınlar kesinlikle bir histerektomi yaptırmak istemiyorsa kadınların, en azından endometriumun alınması ve hedefli biyopsilerle bir histereskopi yaptırması gerekecektir. İşlem nasıl Yapılır? Bu işlem rahim zarından (endometrium) bir örnek almak için vajina ve rahim ağzından rahme doğru ince bir plastik tüpün yerleştirilmesini içerir. Bu tüpün ucunda küçük bir giriş ve içi boş tüpün içinde hafif vakumla çekilebilen küçük bir piston yer alır. Bu tüp rahim boşluğunda içeri doğru döner, böylelikle rahim zarındaki hücreleri nazikçe kazıyarak pistonun çekilmesiyle bu hücreleri plastik tüpün içine vakumla çeker. Bu bölüm genelde bir dakikadan daha az sürer. Çoğu kadında bir endometrial biyopsi sırasında ağrı yaşanır, ortalama ağrı düzeyi 3-5 arasındadır (0 ila 10 arasında değişen bir ölçekte). Ağrı toleransı düşük hastalarda işlem, Anestezist tarafından yapılan hafif sedasyon altında da güvenle yapılabilir.
  • Sterilizasyon Yöntemleri: Tüplerin Bağlanması?
    Sterilizasyon Yöntemleri: Kadınlarda Tüplerin Bağlanması Tüplerin bağlanması yöntemi bir sterilizasyon yöntemidir . Bu yöntemle fallop tüplerinin geçirgenliği cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak bozulur. Tüpler yakma, bağlama ya da tüplerin etrafına halka takılması suretiyle bozulduğunda yumurta hücresi ile sperm hiçbir şekilde karşılaşamadığından gebelik oluşmaz. En sık uygulama şekli genel anestezi altında, ameliyathenede laparoskopi yöntemiyle tüplerin yakılması şeklindedir. Hastalar aynı gün hastaneden çıkıp evlerine gidebilirler. Koruyuculuğu çok yüksek bir yöntemdir ( yaklaşık % 100 ) ve tek bir uygulamayla kalıcı korunma sağlar. Çok nadirten kanalın rekanalize olması nedeniyle gebelikler oluşabilir. Hayat şartlarındaki değişiklik nedeniyle yeniden çocuk sahibi olmak istediğinde tekrar operasyon gerektirir. Tüplerin geçirgenliğinin tekrar sağlanmaya çalışıldığı bu operasyonlar başarı şansları düşük ve maliyetleri yüksek operasyonlardır. Alternatif olarak Tüp Bebek (IVF) uygulaması daha mantıklı bir çözüm olabilir. Erkeklerde Vazektomi Erkekte sperm hücrelerinin testislerden depolandıkları bölgelere geçişinin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak kapatılması işlemidir. Bu işlem sonrasında ejakülasyon esnasında boşalan sıvının dış görünüşünde hiç bir değişiklik olmaz, ancak sıvıda sperm hücreleri olmadığından (Azospermi) gebelik oluşmaz. Bu yöntemle sperm "kanallarında" ciddi hasar oluştuğundan tüplerin eski haline getirilmesi çok zordur. Koruyuculuk oranı %100'e yakın olmakla beraber uygulanan yöntem ve bazı bireysel özellikler nedeniyle çok nadiren gebelik oluşabilir (<%1). Koruyuculuğu hemen başlamaz. Operasyon öncesinde depolanan spermlerin atılması için genellikle 15-20 kez ejakülasyon (boşalma) gerekir. Koruyuculuğun başladığını anlayabilmek için bir kaç kez spermiogram (sperm sayımı) yapılarak azospermi (sperm sayısının sıfır olması) durumu gözlenmelidir . Lokal anestezi altında uygulanabilen 15-20 dk lık emniyetli cerrahi bir yöntemdir, hastanede kalmayı gerektirmez ve tek bir uygulamayla kalıcı kontrasepsiyon sağlar. Yaşam şartlarındaki değişiklik nedeniyle yeniden çocuk sahibi olmak istediğinde tekrar operasyon gerektirir. Bu operasyonlar maliyeti yüksek ve başarı şansları düşük operasyonlardır. Bu durumun akılda tutulup yaptırmadan önce kesin karar vermiş olmak gerekir
  • Aile Planlaması Nedir?
    Aile Planlaması Aile planlaması, ailelerin istedikleri sayıda, istedikleri zamanda ve sağlıklı aralıklarla, bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları demektir. Aile planlamasının amacı, çok ve sık gebelikleri önlemek, çok ve sık doğumların anne ve çocuk sağlığına olan olumsuz etkilerini gidermek, istenmeyen gebeliklerde tehlikeli yollarla yapılan düşükleri önlemek, ailelere gebelikten korunmanın modern ve tIbbi yollarını öğreterek ana sağlığı ve çocuk sağlığı düzeyini yükseltmektir.
  • Acil Kontrasepsiyon yöntemleri nelerdir?
    Acil Kontrasepsiyon İki şekilde uygulanabilir: Yüksek dozlarda östrojen veya progesteron hormonu ("ertesi gün hapları") verilmesi ve spiral takılması. Uygulamanın ilişkiden sonraki ilk 72 saat içinde yapılması gerekir. Ülkemizde yanlız progesteron hormonu içeren haplar mevcuttur. Yüksek doz östrojen veya progesteron ve spiral (RİA) muhtemel bir gebelik için hazırlanmış rahim iç tabakasının niteliklerini bozarak etki ederler. Muhtemel bir implantasyonu (döllenen yumurta hücresinin rahim içine yerleşmesi) engelleyerek etki etmeleri de mümkündür. Koruyuculuk oranı ilk saatlerde uygulandığı anda çok yüksektir ancak süre arttıkça oran düşer ve 72 saat sonrasında koruyuculuğu oldukça düşer. Acil kontrasepsiyon çok özel durumlarda uygulanması gereken bir yöntemdir ve alışkanlık haline getirilmemelidir. Gerçekten istenmeyen ve oluşması durumunda sosyal ya da tıbbi problemler oluşturabilecek gebeliklerin önlenmesi için oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak koruyuculuğun %100 olmadığını bilmek gerekir. Kullanılan hormon yüksek bir doz olduğundan bulantı ve kusma yapma olasılığı daha yüksektir. Bunun dışında ilk günlerde lekelenme tarzında kanama yapabilir.
  • 1. Doğal Aile Planlaması Yöntemleri Nelerdir? Bu yöntemler Güvenli midir???
    1. Doğal Aile Planlaması Yöntemleri: Takvim Yöntemi: Kadının gebe kalabileceği günlerin hesaplanarak, o günlerde cinsel ilişkide bulunulmaması şeklinde uygulanan bir yöntemdir. Kadının gebe kalabileceği günler yumurtalıklarından yumurtanın atıldığı ve canlı kaldığı süredir(12-24 saat). Spermler üç gün boyunca genital kanalda bekleyebilir ve yumurtlama sonrası ilk 12-24 saatte döllenmesi gereken yumurta hücresine ulaşıp onu dölleyerek gebeliği başlatabilirler. Dolayısıyla kadının gebeliğe en elverişli günleri yumurtlamanın olduğu gün ve bundan önceki üç gündür. Ancak her kadının adet düzeni farklıdır ve yumurtlamanın ne zaman olacağı belli olmaz. Yumurtanın atılmasını, hastalık ilaç kullanımı, yüksek ateş gibi olaylar etkileyebilir. Bu yöntemle istemeden gebe kalan kadınlara çok sık rastlanmaktadır. Etkili bir yöntem değildir. Bu nedenle bu günler içinde ya ilişkiden kaçınmak ya da tam koruyucu olmasa da prezervatif gibi gebeliği önleyecek bir yöntem kullanmak gerekir. Geri Çekilme (Coitus İnterruptus) Geri Çekme yöntemi cinsel ilişki sırasında tam ejekulasyon (boşalma) anı geldiğinde erkeğin penisini geri çekerek "dışarıya boşalmasına" verilen isim ve gebelikten korunma yöntemidir. Türkiye de çiftler arasında en sık kullanılan geleneksel korunma yöntemidir. Geri çekme yöntemi tüm doğum kontrol yöntemleri arasında en başarısız olanıdır. Başarısızlığın en önemli nedeni orgazm ve ejekülasyon anında geri çekmenin çoğu zaman zor olması, ejekülasyondan önce gelen sıvı içinde sperm bulunması ve ejekülatın vajina dışına bulaşması durumunda nadiren de olsa spermlerin vajina içine girip ilerleyerek döllenmeyi gerçekleştirmeleridir. Emzirmenin Uzatılması (Laktasyonel amenore) Bu metod emzirme mekanizmasını kullanan bir korunma yöntemidir. Düzenli emzirme yapıldığı takdirde yumurtlama olasılığı düşüktür. Doğumdan sonraki ilk 6 ay içinde düzenli emzirme yapılırsa gebe kalma şansı % 2 oranındadır. Sonraki 6 ay içinde ise eğer emzirmeye devam edilirse ilk 6 ay kadar olmasa da yine bir miktar koruma sağlayabilir. Vajinal Duş Vajinal duş, vajinal akıntı ya da diğer maddeleri( sperm gibi) temizlemek için vajina içini basınçlı su ya da başka bir sıvı ile yıkamak anlamına gelir. Vajinal duş için kullanılan çeşitli parfümlü materyaller ya da ilaçlar da mevcuttur. Birçok kadın cinsel ilişkiden sonra vajeni su ile yıkamanın gebeliği önlediğine inanır. Bu tamamen etkisiz bir yöntemdir, çünkü erkeğin boşalması sırasında, spermler birkaç saniye içinde rahim içine geçebilirler.. Vajinal duş bir doğum kontrol yöntemi değildir ve gebelikten korunmak amacıyla asla kullanılmamalıdır .Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı da koruyucu değildir. Yapılan vajinal duş kadının vajinadaki kimyasal dengesini bozarak enfeksiyonlara daha eğilimli hale gelmesine neden olur. Duş sırasında yeni mikroorganizmaların vajinaya girişine neden olabilir. Bu mikroplar rahim ağzı, rahim ve tüplere ulaşarak ciddi enfeksiyonlara neden olabilirler. BU yöntemlerin genel olarak güvenilirlikleri düşüktür. İlk tercih olarak önerilmemektedirler.
  • Doğum Kontrol İğneleri (Progestin Enjeksiyonları): Olumlu Yönleri? Yan Etkileri?
    Doğum Kontrol İğneleri (Progestin Enjeksiyonları) Doğum kontrol iğneleri üçer aylık (Depo Provera®) ve birer aylık enjeksiyon (Mesigyna®) şeklinde uygulanmak üzere iki ayrı şekilde bulunur ve ülkemizde ikisi de mevcuttur. Bu iki yöntem de güvenilirlikleri doğum kontrol hapları ve tüplerin bağlanmasıyla karşılaştırılacak kadar yüksektir ve aynen doğum kontrol hapları kullanımında olduğu gibi geri dönüşümlü olan korunma yöntemleridir. Üç aylık iğneler on ikişer haftalık aralıklarla, aylık iğneler ise dörder haftalık aralıklarla kalçadan veya koldan kas içine enjekte edilerek uygulanırlar. Hem üç aylık hem de aylık iğnelerde ilk uygulama doktor kontrolleri yapıldıktan ve iğne uygulanmasına bir sakınca olmadığı belirlendikten sonra adetin ilk 5 gününde gerçekleşir. Düşük veya kürtaj sonrasında ise ilk bir hafta içinde uygulanabilirler. Doğum sonrasında emzirmeyenlerde ilk üç hafta içinde, emzirenlerde ise ilk 3 ay içinde ilk enjeksiyon uygulanmış olmalıdır. Etki mekanizmaları: Üç aylık iğneler ovulasyon (yumurtlama) sürecini devre dışı bırakarak etki ederlerken, aylık iğnelerde ek olarak bulunan östrojen ovulasyonu devre dışı bırakmaya katkısı yanında düzenli olarak adet görülmesini sağlar. Yan etkileri: * Adet kanaması değişiklikleri: Üç aylık iğneler kadında belirgin adet kanaması değişikliklerine neden olurlar. Üç aylık iğnelerin bir enjeksiyonu sonrasında bile kadınların %50'sinde amenore (adetin tümüyle kesilmesi) gözlenirken, dört enjeksiyon sonrası kadınların yaklaşık %75'i adet görmez. Ancak bu değişikliklerin menopoza girildiğine işaret etmediğinin ve kalıcı olmadığının bilinmesi önemlidir."Adetten kesilme" görülmeyen kadınlarda üç aylık iğneler sıklıkla lekelenme tarzında ara kanamalara neden olurlar. Bu durum da geçicidir ve şikayetlerin belirgin olduğu durumlarda doktor tarafından ek östrojen takviyesi verilmesiyle arakanamalar düzeltilebilir.Üç aylık iğnelerin aksine aylık iğnelerde adet düzeni sıklıkla devam eder ve ortalama 28 günde bir adet kanaması görülür. Ancak aynen doğum kontrol haplarında olduğu gibi kullanımın ilk aylarında lekelenme tarzında ara kanamaları gözlenebilir. * Kilo değişiklikleri: Kilo alımının daha çok iştah artışına bağlı olduğu görülmektedir. Faydaları: Öncelikle her iki iğne de ovulasyonu (yumurtlamayı) devre dışı bırakması nedeniyle dismenore (sancılı adet görme), adet öncesi gerginlik, yumurtlama ağrısı gibi yumurtlamayla ilgili yakınmalarda tedavi edici özellikler göstermektedir. Yine endometriozis hastalığı olanlarda bu etki sayesinde hastalığa bağlı ağrıda gerileme gözlenir. Doğum kontrol iğnelerinin adet kanamasını azaltıcı ve hatta yok edici etkileri demir eksikliğine bağlı anemi (kansızlık) riskinin de belirgin şekilde azalmasını sağlar. Miyomları olan ve buna bağlı aşırı kanamaları olan kadınlarda üç aylık iğne uygulamaları kanamaların azalmasına ve böylece ameliyatla rahimin alınma zorunluluğunun ortadan kalkmasına önemli katkılarda bulunabilmektedirler. Doğum kontrol iğneleri yine yumurtlamayı devre dışı bırakmaları nedeniyle kadınlarda doğurganlık çağında sık görülen fonksiyonel (yumurtlama işlevinin yarıda kalmasından kaynaklanan) yumurtalık kistlerinin daha az görülmesini sağlarlar. Doğum kontrol iğneleri endometrium (rahim iç tabakası) ve yumurtalık kanserinden koruyucu etkiler gösterirler. Üç aylık iğnelerin meme kanseri riski üzerine bir etkisi yokken, aylık iğnelerde henüz devam etmekte olan çalışmalardan daha çok bu ilacın da meme kanseri riski üzerinde etkisinin olmadığı yönünde sonuçlar elde edilmektedir. Üç aylık iğnelerin doğum kontrol haplarının aksine kanın pıhtılaşma mekanizması üzerinde olumsuz etkisi olmadığı düşünülmektedir. Bu nedenle prospektüsünde farklı yazsa da üç aylık iğneler daha önceden damarsal bir hastalık geçirmiş olan ve bu nedenle doğum kontrol hapı kullanması sakıncalı olan kadınlarda da kullanılabilmektedir. Ancak aylık iğnelerin içinde östrojen bulunması ve östrojenin de kan pıhtılaşmasını artırıcı yöndeki muhtemel etkileri nedeniyle bu tür hastalarda kullanılması şu an için önerilmemektedir. Hangi durumlarda kullanılmazlar? Gebelik şüphesi veya varlığı Nedeni açıklanamayan vajinal kanama Üç aylık iğnelerde memekanseri, aylık iğnelerde meme, endometrium ve diğer östrojene bağlı geliştiği düşünülen kanser türleri Tüm ilaçlarda olduğu gibi ilacın içindeki etken maddeye ya da maddelere karşı allerji öyküsü Aylık iğneler daha önce ya da şuanda damar tıkanıklığı ile seyreden hastalığı olanlarda (kalp krizi, "inme", derin ven trombozu gibi ve kronik karaciğer hastalığı olanlarda, ya da gebelikte veya doğum kontrol hapı kullanımında safra kanallarının tıkanmasına bağlı sarılık öyküsü olanlarda kullanılmazlar. Bu hastalıklar östrojene bağlı olarak geliştiğinden prospektüsünde farklı olarak belirtse de üç aylık iğneler bu durumlarda kullanılabilmektedirler. Üç aylık iğneler yine östrojen içermediklerinden emzirme döneminde kullanıldıklarında sütü azaltmaz, bileşimini etkilemezler. Üç aylık iğnelerin en uygun kullanım alanları emzirme döneminde olan, kalp-damar ve karaciğer hastalıkları nedeniyle östrojen içerikli aylık iğne veya doğum kontrol hapları kullanamayan ve östrojen kullanımının sakıncalı olabileceği diğer bazı hastalıkları olan kadınlardır. Yine adet görmemeyi bir avantaj olarak gören kadınlar içinde üç aylık iğneler oldukça uygundur. Aylık iğneler ise etki mekanizmaları ve yanetkileri olarak doğum kontrol haplarıyla oldukça benzeşen bir korunma yöntemi olmaları nedeniyle doğum kontrol hapı kullanımı açısından uygun bir aday olan, ancak günlük hap kullanımının verdiği sıkıntı ve unutma riski veya başka kişilere yakalanma korkusu nedeniyle doğum kontrol haplarını kullanmak istemeyen kadınlar için bir numaralı seçenek olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
  • Deri Altı İmplantlar
    Deri Altı İmplantlar Cilt altı implantlar kol içine takılan ye yalnızca progesteron içeren korunma yöntemleridir. Her gün belli miktarda progesteron salgılayarak 5 yıl kadar korunma sağlarlar. Koruma yüzdesi çok yüksektir ancak diğer progesteron içeren yöntemler gibi adet kanamalarında düzensizlik, ödem, gerginlik, göğüslerde şişkinlik gibi bazı yan etkileri olabilir. Takılması küçük de olsa bazen lokal anestezi gerektirebilen cerrahi bir işlemdir. Ayrıca çıkartılması içinde benzer bir cerrahi işlem yapılır. Genellikle sol üst kolun iç kısmına yerleştirilir.
  • 2. Bariyer Yöntemleri Nelerdir?
    2. Bariyer Yöntemleri: Spermisidler Vajinal köpükler kremler ve fitiller sperme karşı fiziksel bir bariyer oluşturur ve bir spermisid genellikle nonoxynol-9 içerir. Bunlar diğer bariyer yöntemleri ile birlikte kullanılır ve her cinsel birleşme öncesi vajinaya yerleştirilir. Kondom (Prezervatif) Kondom kullanımı , etkinliği çok daha az olan geri çekme dışında , geri dönüşü olan tek erkek korunma yöntemidir. Kondomlar aynı zamanda cinsel yoldan bulaşan hastalıkların riskini azaltır. Kondom penetrasyondan önce kullanılır: ucu ejekulatı biriktirmek için penisten 1 cm kadar sarkmalıdır. Her cinsel birleşmede yeni bir kondom kullanılmalıdır. Hatasız kullanımla 1 yıldaki gebelik oranı % 2 dir, fakat uygun olmayan kullanımda bu oran % 15-25 olabilir. Kondomun kaydırıcısının içinde bulunabilen veya vajinaya ayrıca yerleştirilen bir spermisid eklenmesi bu oranları daha da düşürebilir. Diafram ve Servikal Kap Kubbe biçimli elastik çeperli serviksin üzerine yerleştirilebilen bir kauçuk kap olan diafram, sperme karşı kadınların kullandığı bir bariyerdir. Diaframlar 5 cm den 10.5 cm ye kadar değişen çeşitli boyutlarda üretilir. Kullanmadan önce bir sağlık çalışanı tarafından rahatsızlık yaratmaması için jinekolojik muayene ile uygun diafram ölçüsü belirlenir. Doğumlardan sonra vajen boyutu değişebileceği için tekrar ölçü alınmalıdır. Diafram son cinsel birleşmeden sonra en az 8 saat yerinde kalmalıdır. Her birleşmeden önce diaframın kayma olasılığı göz önünde bulundurularak spermisidlerle birlikte kullanılmalıdır. İlk yılda gebelik oranları hatasız kullanımda yaklaşık % 6 iken düzensiz kullanımlarda bu oranlar % 16 olmaktadır. Serviks kepi diaframa benzer fakat daha küçük ve daha serttir. Birkaç boyu vardır. Serviks kepi 48 saat süresince yerinde kalabilir. Doğum yapmamış kadınlarda düzgün kullanımda gebelik oranları % 10 civarında iken doğum yapmış kadınlarda güvenli biçimde yerleştirmek zor olduğu için başarısızlık olasılığı artmaktadır.
  • 3. Hormonal Yöntemler: Doğum Kontrol Hapları. çeşitleri? Kullanım şekli? Olumlu Etkileri? Yan Etkileri?
    3. Hormonal Yöntemler: Doğum Kontrol Hapları Kombine Doğum kontrol hapları: içerdikleri östrojen ve progesteron hormonu türevlerinin etkileriyle yumurtlama sürecini geçici olarak durduran ve bu şekilde gebeliği önleyen ilaçlardır. Ayrıca doğum kontrol hapları bulunan progesteron türevi madde rahim iç tabakasını inceltir ve embriyonun yerleşmesine elverişsiz hale getirir. Aynı madde rahim ağzı salgısını koyulaştırarak spermlerin geçişini zorlaştırarak gebeliği engeller. Düzenli olarak kullanıldıklarında doğum kontrol haplarının koruyuculuk oranları % 100 e yakındır ve gebelik çok nadiren oluşur. Minihaplar İçeriğinde, kadınlık hormonu (östrojen) bulunmayan, sadece yumurtlama hormonu (progesteron) bulunan haplardır. Rahim ağzı sıvısının kalınlaşarak sperm geçişini önlemesi ve yumurtlamanın engellenmesi prensibi ile doğum kontrolü sağlarlar. Başarı oranı % 97' dir. Östrojen ihtiva edenlerin kullanılamadığı emzirme döneminde kullanılabilmesi bu yöntemin en belirgin avantajı olup, herhangi bir durumdan dolayı östrojen kullanamayan kadınlar tarafından kullanılabilir olması da önemlidir. Ertesi gün hapları Rutin kullanıma uygun olmayan bu yöntem ancak zorunlu hallerde kullanılmaktadır. İlacın, korunmasız cinsel ilişkiyi takip eden ilk 120 saat içinde alınması, döllenen bir yumurta varlığında dahi o yumurtanın rahim içine yerleşmesini engellemektedir. Ancak günlük pratikte ilk 24 saat geçtikten sonra alınan ertesi gün haplarının koruyuculuğunun azaldığı bilinmektedir. Kullanıldıkları ay adet düzensizliğine sebep olabilirler. Kombine Doğum kontrol haplarının Kullanım Şekli: Hapları kullanmaya başlamadan önce gebelik testi ile gebelik durumu saptanmalıdır. İlk kutunun ilk hapı adet kanamasının tercihan birinci veya ikinci günü alınmalıdır. Koruyuculuk o ay hapların düzenli olarak kullanılacağı varsayılırsa hemen başlar. Kutunun içindeki ilaçlar 21 gün sonunda biter. Bir haftalık ara verilir ve 8. günde diğer kutuya başlanır. Ara verilen süre içerisinde genellikle kutunun bitiminden iki gün sonra adet kanaması gerçekleşir. Ve bir sonraki kutuya başlama zamanı genellikle adetin 4. veya 5. Gününe denk gelir. Adet kanamasının ne zaman gerçekleştiği önemli değildir. Haplar her günün belli bir zaman diliminde (sabah, öğlen, akşam veya gece yatarken) tok karnına alınır. Hapların aynı saatte alınması koşul olmamakla beraber hap alma alışkanlığını korumak açısından kadının belli bir saati belirlemesi ve günlük hapını bu saatte alması önerilir. İlacın günlük dozu unutulduğunda ertesi günü iki adet birden alınmalıdır. Bu durumda koruyuculuk oranı azalmaz. İlacın iki günlük dozu birden unutulduğunda o ay için koruma olmayabileceği düşünülmeli ve ek bir yöntem kullanılmalı ayrıca ara kanama olabileceği de bilinmelidir. Piyasada çeşitli ilaçlar bulunmaktadır. 28 hap olan ilaçlar ise ara vermeden kullanım içindir. Kutunun son ilaçlarında hormon bulunmaz, bu ilaçlar alınırken adet kanaması başlar. Olumlu Etkileri: Doğum kontrol haplarını düzenli olarak kullanan kadınlar istenmeyen bir gebelikten korunma yanında, Adetlerin düzenli olmasını sağlarlar. Adet kanamasının miktarını azaltarak gereksiz kan kaybını önlerler. Demir eksikliği anemisi azalır.Adet öncesi gerginlik belirtilerini azaltırlar ve bu etkileriyle PMS hastalığında (adet öncesi gerginlik sendromu) tedavi amaçlı olarak kullanılırlar. Adet sancısı, doğum kontrol hapı kullananlarda daha az sıklıkla görülür. Hap kullanan kadınlarda akne (sivilce) ve tüylenme daha az sıklıkla görülür. Uzun süreli doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda rahim kanseri ve yumurtalık kanseri görülme olasılığı % 50 azalır. Gebelik oluşma riskinin azalması dış gebelik ortaya çıkma riskinin de azalmasını sağlar.Yumurtlama süreci baskılandığından hap kullanan kadınlarda işlevsel yumurtalık kistleri de daha az görülür. Hap kullanan kadınlarda fibrokistik meme sorunu daha az görülür.Doğum kontrol hapları pelvik enfeksiyon gelişme riskini azaltırlar. Bir yıllık kullanımda pelvik enfeksiyon riski en az %50-60 oranında azalır ve bu durum hap kullanıldıkça devam eder. Bu etki muhtemelen doğum kontrol haplarının içerdiği progesteron hormonu türevi maddenin rahimağzı salgısını koyulaştırarak bakterilere karşı daha az geçirgen hale getirmesiyle ilgilidir. Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda endometriyozis daha az sıklıkla görülür ve endometriyozis hastalığı olan kadınlarda belirtiler daha hafif seyreder.Hap kullanan kadınlarda kemik yoğunluğu daha yavaş azalır. Yan Etkileri: * Damar Tıkanıklığı Gelişme Riskinin Artması: Doğum kontrol haplarının en korkulan yan etkileri kanın pıhtılaşmaya eğilimini artırmaları nedeniyle damar tıkanıklığına yol açabilmeleridir. Bu yan etki günümüzde kullanılan düşük doz ilaçlar sayesinde çok ender görülür hale gelmiştir. * Doğum Kontrol Hapları ve Kanser : Kadınların çoğu "kanser yapar" korkusuyla hap kullanmaktan çekinirler. Elimizdeki veriler doğum kontrol hapı kullanımının rahim iç tabakası ve yumurtalık kanseri ortaya çıkma riskini azalttığını göstermektedir. İstatistikler bir yıl gibi kısa süreli bir kullanımın bile rahim iç tabakası kanseri görülme sıklığını yarı yarıya azalttığını ve üç yıllık kullanımda bu koruyucu etkinin en üst seviyeye ulaştığını göstermektedir. Hap bırakıldıktan sonra koruyucu etki 20 yıl daha devam etmektedir. Yumurtalık kanseri gelişiminde çok fazla yumurtlamanın etkisi vardır. Doğum kontrol haplarının kullanımı, doğum süreci gibi yumurtlamayı engelleyen durumlar yumurtalık kanseri gelişimi olasılığını azaltırlar. Doğum kontrolü haplarının içindeki progesteron hormonu rahim içini incelttiği için kanser gelişme olasılığını azaltır. Meme kanseri konusunda veriler çelişmekle beraber, haplar kısa süreli kullanımda (5 yıl ve daha az) muhtemelen bu kanser türünün ortaya çıkma riski üzerinde etkisizdirler. Bu konudaki çalışmalar halen devam etmektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalardan çıkan en önemli sonuçlardan biri hap kullanımının meme dokusu içinde gelişmeye başlamış ancak belirti vermeyen kanser kitlesinin gelişimini hızlandırabilmesidir. Kar/zarar oranı karşılaştırıldığında hap kullanımından elde edilen kar çok düşük olasılıkla ortaya çıkan bu etkinin vereceği muhtemel zarardan çok daha fazladır. Rahimağzı kanserleri üzerüne direkt bir etkisi olmamakla birlikte rahim ağzında yaptığı değişikler ile rahim ağzını HPV gibi rahim ağzı kanseri yapan viruslara karşı daha hassas hale getirir. Ancak düzenli smear testleri yaptıran kadınlar rahim ağzı kanserinden korunabilirler * Bulantı ve Kusma : Hapların içeriğinde bulunan östrojen hormonu beyindeki bulantı merkezine direkt etkiyle bulantı ve bazen kusma şikayetinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Günümüzde kullanılan düşük doz haplarda bu yan etki de daha az görülmekte ve genellikle birkaç kutu bitiminde vücudun ilaca alışması sonrasında bulantı ortadan kalkmaktadır. * Lekelenme tarzı ara kanamalar : Özellikle düşük dozlu doğum kontrol hapları ilk kullanım aylarında %10-30 kadında adet döngüsünün ilk günlerinde birkaç gün süren lekelenme tarzında ara kanamalara yol açabilir. İlacın koruyuculuğunu hiçbir şekilde azaltmayan bu durum genellikle birkaç period sonrası düzelir.Hap kullanan kadınların ara kanama ortaya çıktığında durumu doktorlarına iletmeleri ve kanamanın başka bir nedene bağlı olmadığından emin olunması amacıyla jinekolojik muayeneden geçmeleri önemlidir. * Adet kanamasının olmaması: Hapların içerdiği progesteron hormonu bazı kadınların adet görmekte zorlanmasına neden olabilir. Bu durumda hap kullanımına devam etmek ve kutular arası olağan 7 günlük arayı vermek uygun bir seçenek olabilir. Adet görememekten rahatsız olan kadınlar ilacı bıraktıktan belli bir süre sonra yeniden adet görmeye devam ederler. Bu yan etkinin ortaya çıkma olasılığı hap kullanım süresi arttıkça artar. * Adet kanamasının azalması: Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda adet kanama gün ve toplam miktarının azalması hemen hemen bir kuraldır. Bu yan etkiyi olumsuz olarak değerlendirmek anlamsızdır. Kanamanın azalmasının nedeni "kanın içeride hapsolması" değil, kanayacak rahim iç tabakası gelişiminin hap kullananlarda daha az olmasıdır. * Libido (cinsel istek) azalması: Doğum kontrol haplarının çok ender görülen bir yan etkisidir. Ortaya çıktığında ilacın kesilmesi önerilir. * Kilo alımı: Doğum kontrol haplarının dozları düşürüldükten sonra bu yan etki de daha az görülür hale gelmiştir. Genellikle doğum kontrol hapları bir miktar vucudda ödem yapar ve bu durum kiloya yarım -1 kg olarak yansır ,ilacın direkt olarak kilo yapıcı etkisi yoktur ancak iştah açılabilir eğer bu durma eşlik edilirse o zaman kilo alınabilir. Ancak ilaçlar genel olarak kilo yapmazlar. * Memelerde hassasiyet ortaya çıkması: Bazı durumlarda doğum kontrol hapı kullanımı memelerde dolgunluk ve hassasiyet ortaya çıkmasına neden olabilir. Genellikle günlük hayatı etkilemeyecek kadar hafif seyreden bu yan etki düşük dozlu doğum kontrol haplarında oldukça ender olarak ortaya çıkmaktadır. İlacı kestikten sonra ortadan kalkar. * Yüz Cildinde Lekelenme Ortaya Çıkması: Düşük doz doğum kontrol haplarının çok ender görülen bir yan etkisidir. Ortaya çıktığında tedavi edilmesi zor olabilir ve ilk belirtiler görüldüğünde ilacın bırakılması faydalıdır. * Sivilce (ve tüylenme) ortaya çıkması: Hapların içerdiği progesteron hormonu türevi maddenin erkeklik hormonu benzeri yan etkileri yüzde ve vücudun diğer hassas bölgelerinde sivilce ve ileri durumlarda tüylenme ortaya çıkmasına neden olabilir. Yeni jenerasyon doğum kontrol haplarının içerdiği progesteron hormonu türevi maddeler bu etkiden büyük oranda arındırılmış olduklarından modern haplarda bu yan etki çok ender olarak ortaya çıkar. Aksine sivilce ve tüylenme şikayeti olan kadınlarda yeni jenerasyon hapların bu şikayetleri azaltıcı etkileri olduğu bilinmektedir. * Baş Ağrısı Ortaya Çıkması: Düşük doz doğum kontrol haplarının ender görülen bir yan etkisidir. Ortaya çıktığında mutlaka doktor haberdar edilmelidir. Ağrı kesicilere cevap vermeyen baş ağrısı ilacın hemen kesilmesini gerektirir. * İlaç Bırakıldıktan Sonra Gebe Kalabilirliğin Gecikmesi: Doğum kontrol haplarının gebe kalabilirliği kalıcı olarak ortadan kaldırması teorik olarak mümkün değildir. Ancak hap kullanımı bırakıldıktan sonra yumurtlamanın devreye girmesi 3 aya kadar gecikebilir. Doğum kontrol haplarının kullanılmasının sakıncalı olduğu durumlar: Doğum kontrol hapları uygun kişilerde usulüne uygun kullanıldıklarında nispeten güvenli ilaçlardır. Genel olarak aşağıdaki durumların varlığında doğum kontrol haplarının kullanılması kesinlikle sakıncalıdır. o Gebelik şüphesi veya gebelik varlığı o Nedeni henüz belirlenmemiş adet dışı kanama o Tromboflebit (damar iltihabı) geçirmekte olmak veya daha önceden bu sorunu yaşamış olması o Vücudun herhangi bir organında damar tıkanıklığı sorunu yaşamakta olmak veya daha --önceden bu sorunu yaşamış olması o Yetmezlikle seyreden kronik karaciğer hastalığı sorunu olması o Meme kanseri şüphesi olması o İlaç içinde bulunan maddelere karşı allerjisi olması Yukarıdaki maddeler dikkatlice gözden geçirildiğinde doğum kontrol haplarının en büyük risklerinin damarlar üzerinde olduğu görülebilir. Hapların içerdiği östrojen hormonu türevi madde damarların içinde akan kanın pıhtılaşma eğilimini artırır. Normal şartlarda bir yaralanma sonucunda kan kaybını önlemeye yönelik çalışan bu mekanizma gereğinden fazla çalıştığında hayati organlara kan götüren damarlardan birinin içinde bir pıhtı oluşmasına ve damarın tıkanmasına neden olabilir. Özellikle damar tıkanıklığı geliştirme açısından risk altında olan kadınlarda hap kullanımının pıhtılaşmayı artırıcı yöndeki eğilimi hayati sorunlar meydana gelmesine neden olabilir. Yukarıda ayrıca karaciğer sorunu olanların da hap kullanmaması gerektiği vurgulanmıştır. Östrojen hormonu karaciğer yoluyla vücuttan atılan bir maddedir ve karaciğer işlevleri yetersiz olan kadınlarda hormon vücuttan yeterince hızlı bir şekilde uzaklaştırılamadığından birikici etkiler oluşabilir. Östrojen hormonu meme dokusu üzerinde önemli etkilere sahiptir ve meme kanseri şüphesi durumunda kesin tanı konana kadar bu hormonun kullanılmaması son derece önemlidir. Düşük ve kürtaj sonrası kullanım: Doğum kontrol hapları düşük ve kürtajdan hemen sonra başlanabilir. Doğum sonrası kullanım: Kombine Doğum Kontrol Hapları: Anne sütünün miktarını azaltabileceklerinden kombine doğum kontrol haplarının emzirme döneminde alınmaları uygun değildir. Emzirmeyi düşünmeyen annelerde ise doğumdan 6 hafta sonra kullanılmaya başlanabilir. Daha erken başlandığında damarsal sorun ortaya çıkma riski artabileceğinden lohusalık döneminde kullanılması önerilmez. Minihaplar: İçeriğinde, kadınlık hormonu (östrojen) bulunmayan, sadece yumurtlama hormonu (progesteron) bulunan haplardır. Rahim ağzı sıvısının kalınlaşarak sperm geçişini önlemesi ve yumurtlamanın engellenmesi prensibi ile doğum kontrolü sağlarlar. Başarı oranı % 97' dir. Östrojen ihtiva edenlerin kullanılamadığı emzirme döneminde kullanılabilmesi bu yöntemin en belirgin avantajı olup, herhangi bir durumdan dolayı östrojen kullanamayan kadınlar tarafından kullanılabilir olması da önemlidir.
  • Rahim İçi Araçlar (Spiral: Nasıl Uygulanır? Nasıl Çıkarılır? Yan etkileri?
    Rahim İçi Araçlar: Rahim içi araç (RİA), veya halk arasında bilinen adıyla spiral polietilen (plastik) yapıya sahip, rahim içine sığacak büyüklükte tasarlanmış T şeklinde bir alettir. Plastik gövdenin etrafına bakır tel sarılıdır. Bazı RİA'larda bakır yerine progesteron hormonu eklenmiştir. RİA rahim içine yerleştirildiği andan itibaren burada yabancı bir madde olarak algılanır ve bölgede iltihabi bir reaksiyon oluşturur. Bu iltihabi reaksiyon rahim içine ulaşan spermlerin etkisiz hale gelmesini sağlar ve gebelik önlenir. Yumurtlama süreci devam eder. RİA'nın koruyuculuğu takıldığı anda başlar ve çıkarıldığında kısa sürede biter. RİA'ların koruyuculuk oranı oldukça yüksektir. Çoğunun en az 5 yıl koruyuculuğu vardır. Uygulama : RİA, adet kanaması esnasında rahim ağzı hafifçe açılmış durumda olduğundan kanamanın ilk günlerinde takılır. Böylece takılma anındaki ağrı azalır ve uygulama kolaylaşır. Ayrıca gebe olma ihtimalinin düşük olduğu bir dönemdir. RİA düşükten, kürtajdan veya doğumdan hemen sonra da uygulanabilir. Ancak en uygun zaman adet kanamasının son günleridir. Yan etkiler: RİA, takıldıktan sonraki ilk aylarda genital enfeksiyon görülme olasılığını yükseltir. Bu yöntem özellikle genital enfeksiyon geçirme açısından yüksek risk altında olan kadınlarda uygulanmamalıdır. Gebelik şüphesi RİA uygulanmasına kesin bir engel teşkil eder. Anormal uterin kanaması olan kadınlara kanama nedeni tespit edilmeden ve tedavi edilmeden RIA takılmamalıdır Bakıra allerjik olduğu bilinen veya çok ender görülen bakır metabolizması bozukluğu (Wilson Hastalığı) olan kadınlar RİA kullanamazlar. Daha önceden doğum yapmamış kadınlar dikkatli bir değerlendirme sonucunda rahatlıkla RİA kullanımına aday olabilirler. Bakırlı RİA'lar hemen tüm kadınlarda kanama miktarını ve gününü artırırlar. Adet döneminin daha ağrılı geçmesine neden olabilirler. Bu her iki durum da RİA kullanımın ilk aylarında nispeten sık görülür ve ağrı kesici ve iltihap giderici özelliğe sahip ilaçlarla giderilebilir. Bu ilaçların kullanılmasına rağmen şikayetlerde azalma olmaması doktor kontrolü gerektirir. Adet kanaması miktarının artması ve adet sancısının artması RİA'nın kadın tarafından çıkarttırılmak istenmesinin ana nedenidir. Bu olasılıkların RIA takılmadan önce hastayla konuşulup ayrıntılı bir şekilde anlatılması gerekir. RİA ipi doktor tarafından çok uzun kesildiğinde cinsel ilişki esnasında kadının eşinin penisinde batma hissi yaratabilir. Bu durumda RİA'nın ipinin daha da kısaltılması veya değiştirilmesi gerekebilir. RİA takılması esnasında rahim delinmesi, RİA'nın rahim haricinde bir yere yerleştirilmesi, takılması esnasında rahim ağzının zedelenmesi, işlem esnasında rahim ağzının tutulup çekilmesine bağlı refleks bayılma gibi riskler ender de olsa görülebilir. Uzun dönemde ise RİA'ların kendiliğinden rahim dışında başka bir yere göç etmesi, ciddi enfeksiyonlara neden olarak Fallop tüplerinin tıkanmasına neden olması, genital bölgede apse oluşumuna neden olması mümkün olmakla beraber uygun koşullarda takılması durumunda bu yan etkiler oldukça ender görülür. RİA gebelikten korumada oldukça etkili bir yöntem olmasına rağmen her yöntemde olduğu gibi RİA kullanımı esnasında da gebelik oluşabilir. Bu nedenle RİA kullanan kadınların adet gecikmesi olduğunda bu olasılığı düşünmeleri ve doktora başvurmaları önemlidir. RİA kullanımı esnasında gebelik oluştuğunda öncelikle jinekolojik muayeneyle dış gebelik olasılığı ekarte edilir. Normal rahim içi bir gebelik saptandığında yaklaşım gebeliğin devam etmesinin arzu edilip edilmediğine göre değişir: İstenmeyen bir gebelik söz konusu olduğunda aynı seansta RİA çıkarılır ve tahliye uygulanır.Gebelik devam ettirilmek istendiğinde rahim içinde kalmaya devam eden RİA gebelik seyrinde enfeksiyon gelişimine neden olabileceğinden, düşük ve erken doğum riskini artırdığından çıkarılması önerilir. Gebelik süresince rahim içinde kalmaya devam eden RİA gebeliğin %50 düşükle sonuçlanmasına neden olur. Erken doğum riski ise yaklaşık dört kat artar. Ancak devam eden gebelikte RIA nın çıkarılması esnasında mevcut gebeliğinde zarar görebileceği akılda tutulmalıdır. Çıkarılması: RİA herhangi bir nedenle çıkarılmak istendiğinde jinekolojik muayene esnasında rahim ağzından dışarı sarkan iplerinden tutulup çekilerek çıkarılır. Adet kanaması sırasında yapılması rahim ağzı bir miktar açık olduğundan işlemin Ağrısız olmasını sağlar. İstenirse aynı seansta çıkarılıp bir yenisiyle değiştirilebilir. Gebe kalabilirlik RİA çıkarıldıktan hemen sonra başlar. Bazen ipi kopmuş veya rahim ağzına doğru çıkmış, muayenede ipi görülmeyen RİA'ları çıkarmak için müdahale gerebilir. Hormonlu RİA Progesteron hormonu içeren RİA'lar son yıllarda ülkemizde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu RİA'ların bakırlı olanlardan en önemli farkı, bakırlı RİA'ların aksine kanama miktarını ve adet sancısını azaltmalarıdır ve bazı durumlarda yalnızca bu özelliklerinden faydalanmak için takılırlar. Hormonlu RİA'lar spermler üzerine olan etkilerine ek olarak folikül gelişimi ve yumurtlama sürecini de kısmen engellerler. Rahimağzı tıkacı hormon etkisiyle kalınlaştığından buradan rahim içine sperm ve bakterilerin girişini engellerler. Bu son etki pelvik enfeksiyon gelişme riskini de azaltır. Gebelikten korunma yanında hormonlu RİA'lar bazen uzun süreli progesteron tedavisi gereken durumlarda (rahim iç tabakasının tedavi gerektirecek kadar kalınlaşmış olması gibi) da kullanılabilirler.
  • Yumurtalık (Over) Kanseri: Belirtileri? Teşhis? Tedavi? Takip?
    YUMURTALIK ( OVER ) KANSERİ Yumurtalık kanserleri, ülkemizde rahim içi kanserleri ile birlikte en sık görülen jinekolojik kanserdir. 1)Yumurtalık kanserlerinin nedenleri ve risk faktörleri nelerdir? Yumurtalık kanserinin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Risk faktörleri: Kalıtsal gen mutasyonları: Yumurtalık kanserlerinin küçük bir bölümü (%10) bir kalıtsal gen mutasyonundan kaynaklanır. Yumurtalık kanseri riskini artırdığı bilinen genlere meme kanseri geni 1 ve 2 (BRCA1 ve 2) adı verilir. Bu genlerin meme kanserine neden olduğu bilinmekle birlikte, bu genlerin bulunduğu kadınlarda ayrıca yumurtalık kanseri riski ciddi şekilde artar. Bu nedenle ailesinde meme kanseri hikayesi olanlarda yumurtalık kanseri görülme riski de fazladır. Ailede yumurtalık kanseri öyküsü: Ailesindeki kadınlarda yumurtalık kanseri tanısı olan kadınların bu hastalığa yakalanma riski daha yüksektir. Önceki bir kanser tanısı: Daha önce meme, kolon, rektum veya rahim kanseri tanısı konulmuş kadınların yumurtalık kanseri riski daha yüksektir. Artan yaş: Yaşlandıkça yumurtalık kanseri riski artar. Yumurtalık kanseri en sık menopozdan sonra ( 70 kadında bir) görülür. Ancak herhangi bir yaşta da meydana gelebilir. Hiç hamile kalmamış olmak: Hiç hamile kalmayan kadınlarda yumurtalık kanseri riski daha yüksektir. Bununla birlikte özellikle erken yaşta ve çok sayıda doğum yapan kadınlarda yumurtalık kanseri daha az görülür. 2) Yumurtalık kanserinin belirtileri nelerdir? Yumurtalık kanseri semptomları hastalığa özgü değildir. Genelde sindirim sistemi ve mesane sorunları dahil diğer birçok yaygın hastalığın semptomlarını taklit eder. Bu yüzden tanı geç ve ileri evrede konur . Belirtiler : Karında basınç hissi ve şişkinlik Kasıkta dolgunluk veya ağrı Uzun süreli hazımsızlık, gaz veya bulantı Bağırsak alışkanlıklarında kabızlık gibi değişiklikler Mesane alışkanlıklarında sık idrara çıkma ihtiyacı dahil değişikliler İştah kaybı veya hızlı bir şekilde tokluk hissi Vajinal kanama Kilo kaybı 3) Yumurtalık kanseri için bir tarama ve korunma yöntemi var mıdır ? Yumurtalık kanserlerini önceden tespit edecek bir yöntem yoktur; teşhis tesadüfen rutin jinekolojik muayenelerde konur. Genellikle hastalar yukardaki şikayetler nedeniyle geç donemde doktora başvururlar. Bu nedenle yumurtalık kanseri tanısı konduğunda hastalık genellikle ileri evrededir. Bu nedenle kadınların hiç olmazsa senede bir rutin jinekolojik muayene ve pelvik ultrason yaptırması gerekir. Belirgin bir korunma yöntemi olmamakla birlikte doğum yapmış olmak ve en az bir yıl doğum kontrol hapı kullanmış olmak yumurtalık kanseri riskini azaltır. 4) Yumurtalık kanseri tanısı nasıl konur ? Pelvik ve karın muayenesi: Jinekolojik muayene ve karın muayenesinde ele bir kitle gelebilir. Ayrıca karında birikmiş sıvıya bağlı şişkinlik (asit) tespit edilebilir. Radyolojik incelemeler (Ultrason, CT, MRI ): Bu yöntemlerle normal anatomik yapıdan farklı olan yumurtalıklardan kaynaklanan çeşitli boyutlardaki kistler ve kitleler, karın boşluğunda sıvı birikimi, ve karın boşluğunda bulunan diğer organlarda tümöral kitleler ve büyümüş lenf bezleri tespit edilebilir. CA 125 kan testi: CA 125 yumurtalık kanseri hücrelerinin yüzeyinde ve bazı sağlıklı dokularda bulunan bir proteindir. Yumurtalık kanseri olan birçok kadında kanlarında anormal yüksek CA 125 düzeyleri bulunur. Bununla birlikte, kanser dışındaki birçok hastalık da CA 125 düzeylerinin artmasına neden olur ve erken evre yumurtalık kanseri olan birçok kadında CA 125 düzeyleri normaldir. Bu nedenle, bir CA 125 testi yumurtalık kanseri tanı ve taraması için her zaman kullanılmaz; ancak tedavinin nasıl ilerlediğini izlemek için kullanılabilir. Diğer tümör markerleri: HE-4, HCG, alfa-fetoprotein, proteomikler Tanısal laparoskopi veya laparotomi: Yumurtalık kanseri olabileceğinden şüphelenilen komplike kistleri olan hastalar doku tanısı için ameliyat edilir ve şüpheli olan kitle etrafa yayılmadan tam olarak çıkarılarak patolojik incelemeye gönderilir. Eğer tanı kotu huylu (yumurtalık kanseri) gelirse evreleme cerrahisi denilen ve jinekolojik onkologların gerçekleştirebildiği geniş bir ameliyat yapılır. Amaç hastalığın yaygınlığını tespit etmek ve geride hiç tümör kalmadığından emin olmaktır. 5) Yumurtalık kanseri nasıl tedavi edilir ? Yumurtalık kanseri tedavisi genelde geniş bir ameliyat ve kemoterapi kombinasyonunu içerir. Ameliyat (Laparotomi-karında büyük bir kesi aracılığıyla): Yumurtalık kanseri tedavisi genelde her iki yumurtalık, fallop tüpleri, rahim (histerektomi ve bilateral salpingooforektomi) ve ayrıca çevredeki lenf düğümleri (pelvik ve paraaortik lenfadenektomi), yumurtalık kanserinin sıklıkla yayıldığı omentum olarak bilinen bir karın yağ dokusu katmanının (omentektomi) ve apandisin alınmasını (Apendektomi) içeren kapsamlı bir operasyondan oluşur. Yumurtalık kanseri cerrahisindeki amaç geride hiç tümör dokusu bırakmamaktır. Bu, kanserin yayıldığı her doku ve organların (diyafram, bağırsak, dalak, karaciğerin bazı parçaları) çıkarılması demektir (Sitoredüktif veya debulking cerrahisi). Kemoterapi büyük, hacimli yumurtalık tümörlerine etki edemez. Tümörün mümkün olduğunca çıkarılmasıyla kemoterapötik tedavi daha etkin şekilde tümöre nüfuz edebilir. Böylelikle tümör kemoterapiye daha fazla yanıt verecek ve hastanın hayatta kalma ihtimali artacaktır. Ameliyatın yeterli yapılması hastaların yaşam süresini uzatır. Bu nedenle bu cerrahileri mutlaka bu konuda eğitim almış jinekolojik onkologların yapması gerekir. Kemoterapi: Ameliyat sonrası genellikle 3 haftalık aralıklarla 6 kur kemoterapi uygulanır. Kemoterapi kalan kanser hücrelerinin öldürülmesi için tasarlanan ilaçlardır. Damar yoluyla veya karın içi boşluğa verilebilir. HIPEC: Özellikle tekrarlayan hastalıkta ikinci bir ameliyat ile tümör tamamen temizlenebilirse ameliyat esnasında hasta uyandırılmadan karın boşluğuna sıcak kemoterapi uygulanır. Bu tedavide daha yüksek dozda kemoterapi direkt hedef bölgeye ısıtılmış olarak (42.5 santigrad derece) yaklaşık 1-1.5 saat süreyle verilir. Neoadjuvan Kemoterapi ve İnterval Debulking: Yumurtalık kanseri tanısı alan bazı hastalarda hastalık çok yaygın olabilir ve tümörün ilk ameliyatta tamamen çıkarılması mümkün gözükmeyebilir. Ayrıca bazı hastaların genel durumu böylesine büyük bir ameliyatı tolere edebilecek durumda olmayabilir. Bu iki durumda tedaviye önce kemoterapi ile başlanır. 3-4 kur tedavi sonrası hastanın tümörü tam olarak çıkarılabilecek duruma gelir ve genel durumu düzelirse ameliyat edilir. 6) Doğurganlığın korunması mümkün olabilir mi ? Yumurtalık kanseri çok erken evrede veya genç yaslarda görülen germ hücreli yumurtalık kanserlerinde tespit edilirse, diğer yumurtalık ve rahim bırakılarak ameliyat yapılabilir. Böylece daha çocuk doğurmamış ve genç kadınlarda, çocuk sahibi olma yeteneği ve hormon üretimini korunmuş olur. Buna fertiliteyi koruyucu cerrahi denir. 7) Yumurtalık kanserleri kapalı yöntemle (Laparoskopi ve Robotik) ameliyat edilebilir mi ? Eğer tümör erken evrede, küçük ve yumurtalıkta sınırlı ise laparoskopi veya robotik cerrahi ile rahim, yumurtalıklar, omentum, apandis ve lenf bezlerinin çıkarıldığı standart ameliyat yapılabilir . Böylece hastanın iyileşme suresi açık ameliyata göre çok hızlı olacağından hastanın kısa sürede kemoterapiye başlaması mümkün olacaktır. Ancak bu yöntemler yaygın, ileri evre kanserlerde uygun değildir . 8) Yumurtalık kanseri tedavisi gören bir hastada tedavi sonrasında beklentiler nedir? Hasta nasıl takip edilir ? Yumurtalık kanseri tedavisi görenlerin büyük bir kısmında ilk 5 yıl içinde kanser tekrarlar. Hastalığın evresine göre değişmekle birlikte genel olarak 5 yıllık yaşam şansları %50’den azdır. Bu nedenle hastaları tedavi bitiminden sonra 3-4 ay aralıklarla 5 yıl boyunca takip ederiz. Hastalığı tekrarlayan kadınlarda da tekrar ameliyat ve farklı kemoterapi protokolleriyle tedavi etme şansı vardır.
  • RAHİM (ENDOMETRİUM) KANSERLERİ: Belirtiler? Teşhis ? Tedavi?
    RAHİM (ENDOMETRİUM) KANSERLERİ Rahim kanserleri, rahim içini döşeyen tabakanın hücrelerinden kaynaklanan kadınlarda en sık görülen kanserler arasındadır. Rahim kanserleri bazen uterus kanseri olarak da adlandırılabilir. Fakat uterusta kanser gelişebilecek kas veya miyometrial hücreler gibi başka hücreler de vardır. Bunlar çok daha az görülür ve Sarkomlar olarak adlandırılır. Rahim kanserleri genellikle erken evrede tespit edilebilir. Çünkü sıklıkla menstrüel periyotlar arasında veya menopoz sonrası vajinal kanama şeklinde belirti verir. Eğer endometrial kanser erken tesbit edilirse rahimin (uterusun) cerrahi olarak çıkarılması kanseri tedavi eder. Rahim kanserleri gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanserlerdir. Görülme sıklığı 12.9/100.000 ve ölüm oranı ise 1.7-2.4/100.000’dir. Her yıl dünyada 290.000 kadın rahim kanseri tanısı almaktadır. SEMPTOMLAR (BELİRTİLER): Rahim (endometrium) kanserlerinin çoğu adetlerin kesildiği dönemde menopoz sonrası (postmenopozal) kadınlarda meydana gelir. Menopoz sonrası (postmenopozal) dönemde kanama Adet kanamalarının fazla olması ve uzun sürmesi Pelvik ağrı İlişki sırasında ağrı Anormal kanlı akıntı Kilo kaybı NEDENLERİ: Sağlıklı hücreler, vücudun normal fonksiyon görmesi için belli bir düzende büyür, bölünür ve ölürler. Ancak bazen hücreler değişiklere uğrayabilir ve büyümesi kontrol dışına çıkabilir. Bu hücreler yeni hücre gerekmediği halde bile bölünmeye devam ederler. Bu anormal bölünme komşu dokuları istila-tahrip eder ve hatta vücudun diğer bölgelerine yolculuk edip büyümeye devam eder. Rahim (endometrium) kanserlerinde, kanser hücreleri uterusun içini döşeyen tabakada gelişir. Bu kanser hücreleri niye gelişir tam olarak bilinmiyor. Ancak estrojen hormonunun endometrium kanserinin gelişiminde rol oynadığı düşünülüyor. Ayrıca endometrium hücrelerinde kanser geliştiren gen değişikleri üzerinde de araştırmalar devam ediyor. RİSK FAKTÖRLERİ: Yumurtalıklarıdan (overlerden) iki ana hormon salgılanır: Estrojen ve Progesteron. Bu iki hormon arasındaki denge adet döngüsü (mentrüel period) sırasında değişir. Döngünün erken döneminden itibaren endometrium kalınlaşır, eğer gebelik oluşmazsa kalınlaşan endometrium dökülür. Eğer bu iki hormon arasındaki denge endometriumun büyümesini stimüle eden estrojen lehine dönerse, kadında endometrium kanseri gelişme riski artar. Estrojen düzeyini artıran faktörler: Adet (menstrüasyon) süresinin uzun olması: Eğer menstrüasyon erken yaşta başlar ( 12 yaşından önce) veya menopoz geç yaşta olursa endometrim kanseri riski artar. Ne kadar çok periyot, o kadar fazla endometriumun estrojene maruz kalması demektir. Hiç gebe kalmamış olmak: Kesin olmamakla birlikte gebeliğin endometrium kanseri riskini azalttığı tahmin ediliyor. Gebelikte daha fazla estrojen salınıyor; ancak daha fazla da progesteron salgılanıyor. Artmış progesteron üretimi artmış estrojenin etkisini azaltabiliyor. Ovulasyon düzensizliği: Ovulasyon aylık olarak yumurtanın overden atılması demektir ve estrojen tarafından düzenlenir. Düzensiz ovulasyon veya ovulasyonun hiç olmaması estrojene maruziyeti artırır. Ovulasyon düzensizliklerinin nedenleri arasında obezite ve polikistik over sendromunu sayabiliriz. Obezite ve Polikistik over sendromu (PCOS) tedavisi aylık ovulasyon ve menstrüasyonun restorasyonuna, dolayısıyla da endometrium kanseri riskinin azalmasına yol açar Obezite: Estrojen kaynağı sadece overler değildir. Yağ dokusu da estrojen salgılar. Obezitede vücuttaki estrojen düzeyi artar ve sizi endometrium kanseri için riskli gruba sokar. Obez kadınlarda endometrium kanseri riski 3 kat artmıştır. Ancak zayıf kadınlarda da kanser görülebilir. Yağlı Diyet: Bu tip diyet alışkanlığı obeziteye yol açtığı için endometrial kanser riskini artırabilir veya yağlı besinler direkt olarak estrojen metabolizmasını etkileyerek endometrial kanser riskini artırabilir. Diyabet: Endometrial kanser diyabetli kadınlarda daha sık görülür. Çünkü obezite ile diyabet sıklıkla birlikte giderler. Ancak diyabet olup kilolu olmayanlarda da kanser riski yüksektir. Estrojen replasman tedavisi: Estrojen endometrium büyümesini stimüle eder ve menopoz sonrası sadece estrojen tedavisi verilmesi kanser riskini artırır. Progesteron hormonu ile birlikte estrojenin kombine olarak verilmesi endometriumun incelmesine ve dökülmesine ve endometrium kanseri riskinin azalmasına yol açar. Over Tümörleri: Overin bazı tümörleri estrojen kaynağıdır ve estrojen düzeyini artırır. İleri yaş: Endometrium kanserlerinin büyük bir kısmı 55 yaşından sonra görülür Meme veya over kanseri hikayesi olması: Tamoksifen kullanılması: Meme kanseri olup tamoksifen tedavisi alan her 500 kadından birinde endometrium kanseri görülür. Tamoksifenin endometrium üzerinde estrojen benzeri etkisi vardır ve endometriumun kalınlaşmasına yol açar. Bu nedenle endometrium kanseri riskini artırdığından tamoksifen kullanan herkesin yıllık periodik pelvik muayenesinin yapılması gerekir. Herediter Nonpolipozis colorektal cancer (HNPCC): Bu kalıtsal hastalıkta önemli bir DNA tamir geninde bozukluk vardır. Bu kalıtsal hastalığı olanlarda kolon kanseri ve endometrium kanseri görülme riski fazladır. Bu risk faktörlerinin olması endometrium kanseri olunacak demek değildir. Ancak risk altında olunduğu ve olası bulgu ve belirtilere karşı duyarlı olunması gerektiği anlamını taşımaktadır. TANI: Hastanın hikayesi alınır ve fizik/pelvik muayenesi yapılır. Transvajinal Ultrasonografi: Endometrium kalınlığı ve yapısı değerlendirilir. Biyopsi: Kesin tanı biyopsi ile konur. Bu endometrial biyopsi şeklinde anestezi gerekmeden ofis şartlarında yapılabilir. Eğer yeterli doku alınamadıysa dilatasyon ve kürataj yapılmalıdır. Bunun için ameliyathane şartları gerekebilir. Bütün endometrial tabakadan kazınarak örnek alınır ve patolojik incelemeye gönderilir. Kesin tanı bu dokuların mikroskop altında incelenmesi sonrası konur. Eğer endometrial kanser tanısı konursa hasta bir jinekolojik onkoloğa refere edilir. Tomografi, MRI veya PET: Daha sonra gerekirse hastalığın yayılımının değerlendirilmesi için ileri tetkikler yapılabilir. Sonraki aşama hastalığın evrelendirilmesidir ve hastalığın cerrahi tedavisi ile birlikte yapılır. TEDAVİ: Cerrahi: En sık kullanılan tedavi metodudur. Uygulanan cerrahi tedavide (histerektomi) uterus , overler ve tüpler çıkartılır. Ayrıca bölgesel lenf nodları çıkartılmalı ve çevre dokulardan doku örnekleri alınmalıdır. Ameliyatlar genellikle kapalı yöntemle laparoskopik ve robotik olarak yapılır. Hastaların büyük bir kısmının obez olduğu düşünülürse hastaların açık cerrahi yapılmadan kapalı yöntemlerle ameliyat edilmesi, hastalarda çok daha az komplikasyon ortaya çıkmasını ve kısa zamanda iyileşmelerini sağlar. Hastanın ilk cerrahisi en önemli olan tedavisidir ve mutlaka bir jinekolog onkolog tarafından yapılmalıdır. Yapılacak yetersiz bir cerrahi hastaların kanserden tamamen kurtulmasını önler. Ancak hastalığın yaygınlığına göre cerrahi tedavi bazen yeterli olmayabilir, ek tedavilere ( radyoterapi ve/veya kemoterapiye) ihtiyaç duyulabilir.
  • Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Nedir? Risk Faktörleri? Tarama ? Tanı? Tedavi?
    RAHİM AĞZI ( SERVİKS ) KANSERİ Rahim ağzı kanseri, rahimi vajene bağlayan bölgenin hücrelerinde meydana gelen anormal çoğalma sonucu oluşur. Genellikle 10-15 yılda yavaş yavaş gelişen bir kanserdir. Rahim ağzı, kanser gelişmeden önce, hücresel düzeyde, displazi veya prekanser adı verilen değişikliklere maruz kalır. Rahim ağzındaki bu değişikliklere cinsel yolla bulaşan Human Papilloma Virus (HPV) neden olur. Bu virüsler rahimağzına yerleştikten sonra yıllarca hiçbir belirti vermeden yaşayabilirler. Sıklıkla (% 80-90) bağışıklık sistemi tarafından zarar verme fırsatı bulamadan temizlenir. Tarama amaçlı yapılan Pap-smear (servikal yayma) testi, HPV testi ve sonrasında tanı amaçlı yapılan kolposkopik biopsilerde patolog tarafından tespit edilebilen bu prekanseröz değişiklikler, hafif (CIN1), orta şiddette (CIN2) veya şiddetli (CIN3) displazi olarak isimlendirilir. 10-15 yıl süren bu kanser öncesi formların bir kısmı kendiliğinden normale dönse de, bir kısmı tedavi edilmezse kansere dönüşebilir. RAHİM AĞZI KANSERİ HİSTOLOJİK TİPLERİ 1) Skuamöz hücreli karsinom: En yaygın olanı skuamöz hücreli karsinom olup rahim ağzı kanserlerinin % 85 ile % 90’ından sorumludur. Rahim ağzının dış yüzeyini kaplayan hücrelerden kaynaklanır. 2) Adenokarsinom: % 10-15 inden sorumludur ve rahimağzının kanalını döşeyen hücrelerden kaynaklanır. GÖRÜLME SIKLIĞI Dünya çapında 45 yaş altı kadınlarda en sık görülen 2’inci kanser türüdür. Türkiye'de en sık görülen 8’inci kanser türüdür. Bu kanserlerin % 85’i düşük ya da orta gelirli ülkelerde görülmektedir. En sık görüldüğü ülkelerden olan Haiti'de 94/100 000, Türkiye'de ise 4.5/100 000 oranında görülür. Ülkemizde her yıl 1500 kadına rahim ağzı kanseri tanısı konmaktadır. Dünyada iki dakikada bir, 1 kadın rahim ağzı kanserinden ölmektedir. Rahim ağzı kanseri dünya çapında her yıl 528.000 yeni rahim ağzı kanseri vakası tespit edilmekte ve yarısı ölümle sonuçlanmaktadır. BELİRTİLERİ Özellikle erken evrelerinde olmak üzere rahim ağzı kanseri genelde belirti vermez. Bu nedenle düzenli tarama için doktora gitmeniz çok önemlidir. Rahimağzı kanserinin daha ileri evrelerinde görülen belirtiler ise: -Cinsel ilişki sırasında veya sonrasında ağrı veya kanama -Pelvik muayeneyi takiben pelvik ağrı ve kanama -Vajinadan anormal sulu, kokulu ve kanlı akıntı gelmesi -Normal adet dönemi dışında kan lekeleri veya hafif kanama Bu belirtilere, rahim ağzı kanseri veya diğer bazı ciddi hastalıklar da neden olabilir. Bu sebeple bellirtiler bir doktor tarafından derhal değerlendirilmelidir. RİSK FAKTÖRLERİ Rahim ağzı kanserinin en önemli risk faktörü ve nedeni insan papilloma virüsüdür (HPV). Araştırmacılar günümüzde, rahim ağzı kanserlerinin % 99’undan fazlasında nedenin HPV olduğunu düşünmektedir. HPV cinsel anlamda aktif kadınların üçte ikisinden fazlasını yaşamlarının bir döneminde enfekte edecek olan yaygın bir virüstür. HPV ile enfeksiyon mutlaka rahim ağzı kanseri olunacağı anlamına gelmez. Bağışıklık sistemi bu virüs ile enfekte olunduktan sonra 12-18 ay içinde bu virüsü % 90 vücuttan atar. HPV’nin temizlenemediği % 10’luk bolümde ise, 5-15 yıl içinde rahim ağzında, kanser öncesi ve kanser gibi oluşumlara rastlanabilir. Rahim ağzı kanserinin diğer risk faktörleri aşağıdakileri içerir: o İlk cinsel ilişkiye erken yaşta girme (erken yaşta cinsel ilişki HPV riskini artırır ) o Birçok seks partnerine sahip olma ( HPV enfeksiyonu riskini artırır) o Diğer sağlık problemleri nedeniyle bağışıklığın zayıflaması o Sigara kullanımı (sigara, rahim ağzı hücrelerine hasar vererek onları enfeksiyon ve kansere karşı daha savunmasız hale getirebilen kimyasallar üretir) o Doğum kontrol ilaçları kullanma (rahim ağzını HPV enfeksiyonlarına karşı daha duyarlı hale getirir) o HIV enfeksiyonu (vücudun HPV enfeksiyonu ve erken kanser formlarıyla savaşabilme yeteneğini azaltır) Rahimağzı kanserinin riskini azaltmak için : - HPV aşısı; Rahim ağzı kanseri ve HPV- ilişkili diğer kanserlerin riskini azaltır. - Rutin pap-smear yaptırmak - Güvenli cinsel ilişki; Prezervatif kullanmasını sağlayarak HIV ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklardan kendilerini korumaya yardımcı olabilir; ancak prezervatifler HPV’ye karşı tam koruma sağlamaz. Prezervatif kullanmak enfeksiyon oranını muhtemelen yaklaşık %70 azaltır. - Sigara içmeyin TARAMA İlk Tarama Kadınlara ilk cinsel ilişki yaşından bağımsız şekilde 21 yaşındayken ilk rahim ağzı kanseri taramasını yaptırmasını öneriyoruz. 30 Yaşına Kadar ki Kadınlar 30 yaşına kadarki kadınlar için üç yılda bir rahim ağzı sitoloji testi ( pap-smear) yaptırmasını öneriyoruz. 30 Yaşından Büyük Kadınlar o 3 yılda bir rahim ağzı sitoloji testi (Pap smear testi ) yaptırmasını öneriyoruz. o Sitoloji ve HPV DNA testi birlikte ( Co-test )yapılabilir. Her ikisi de negatif gelirse tarama beş yılda bir yapılabilir. Pap-test: Normal jinekolojik muayene sırasında bir fırça yardımıyla rahimağzında sürüntü yapılarak hücre örnekleri alınır. Bu hücrelerin patolog tarafından incelenmesi sonrası anormal hücreler varsa rapor edilir. HPV testi: Normal jinekolojik muayene sırasında rahim ağzından yapılan sürüntüde veya smear testi sırasında alınan örnekte HPV DNA bakılır ve yüksek riskli tipler varsa rapor edilir. Pap smear testi ve HPV testleri rahim ağzı kanserleri ve prekanseröz lezyonlar için tarama yapmak amacıyla kullanılır. Erken evrelerinde rahim ağzı kanseri genelde semptomlara neden olmaz. Tarama testlerindeki anormal sonuçlar bize sadece şüpheyi gösterir tanıyı vermez. Bu nedenle tarama test sonuçlarına göre tedavi yapılmaz ve öncelikle tanı koymak gerekir TANI Kolposkopi: Pap smear testi sonuçları normal değilse, büyütücü bir lens (kolposkopi) kullanılarak rahim ağzı kontrol edilir ve kanser veya kanser öncesi lezyonlar bulunup bulunmadığını belirlemek için doku örnekleri (biyopsi) alınır. Kolposkopi, bize rahim ağzındaki şüpheli bölgelerin belirlenerek doğru yerden biopsi alınmasını sağlar. -Punch Biopsi ( rahim ağzının dış kısmından ) -Endoservikal Küretaj (ECC) ( Rahim ağzı kanalının içinden ) -Konizasyon ve LEEP : Eğer biopsi veya endoservikal küretaj tanı koymakta yetersiz olursa koni şeklinde daha büyük bir parça çıkartılır KANSER ÖNCESİ LEZYONLARIN ( CIN 1,CIN 2,CIN 3 ) TEDAVİSİ : Eğer biopsi sonucu CIN 1 olarak rapor edilmiş ise hiçbirşey yapılmadan 2 yıl takip edilir. Bu süre içinde CIN 1 % 60-70 normale kendiliğinden döner. 2 yıl içinde düzelme olmazsa CIN 2 veya 3 gibi kabul edilip tedavi edilir. CIN 2 veya 3 gelirse LEEP konizasyon veya soğuk konizasyon yapılarak lezyon temizlenir. Bu işlemler hafif bir anestezi altında ameliyathanede yapılır. Sonrasında hasta taburcu edilir ve 3 hafta cinsel ilişkiye girmemesi, havuz ve denize girmemesi istenir. 3 hafta boyunca iyileşme sırasında kanlı-kokulu bir akıntı olabileceği hastaya anlatılır. KONİZASYON LEEP konizasyon: Düşük voltajlı ince bir tel ile koni şeklinde mevcut lezyonu çıkartmak Soğuk Konizasyon: Dokunun elektrik enerjisi kullanmadan koni şeklinde kesilerek çıkartılması RAHİMAĞZI KANSERİNİN EVRELENDİRİLMESİ Eğer biopsi sonucu kanser olarak gelmişse öncelikle tedavi planı için kanserin yayılma durumunu değerlendirmek için klinik evreleme yapılır. Evreleme için yapılması gerekenler : -Fiziksel muayene: Rahim ağzının durumu, tümörün boyutu, vajen ve yumurtalıkların durumu -Görüntüleme tetkikleri : CT, MRI, PET -Mesane ve rektumun değerlendirilmesi: Sistoskopi, Rektosigmoidoskopi -Kan testleri RAHİMAĞZI KANSERİNİN EVRELERİ : Evre 0 veya in situ karsinom: Evre 0 kanser preinvaziv (yayılmamış) kanserdir ve anormal hücreler rahim ağzı zarı hücrelerinin yalnızca ilk katmanında görülür. Evre I: Evre I kanser yalnızca rahim ağzıyla sınırlıdır. Tümörün boyutuna ve kanserin ne kadar derine yayıldığına göre IA1, IA2, IB1 veya IB2 olarak hastalığınız sınıflandırabilir. Evre II: Evre II kanser rahim dışına yayılmıştır ancak pelvik yan duvarlar veya vajinanın alt üçte birlik bölümünü etkilememiştir. Evre IIA veya IIB olarak sınıflandırılabilir. Evre III: Evre III’te kanser pelvik duvarı veya vajinanın alt üçte birlik bölümüne ulaşır veya tümörün genişlemesine bağlı olarak hidronefroz ve böbrek sorunlarına yol açar. Kanser hücrelerinin pelvisin yan duvarına yayılıp yayılmamasına göre Evre IIIA veya IIIB olarak sınıflandırabilir. Evre IV: Evre IV’te kanser komşu organlara mesane/rektuma veya uzak organlara yayılmıştır. Evre IVA veya IVB olarak sınıflandırabilir. RAHİM AĞZI KANSERİNİN TEDAVİSİ Rahim ağzı kanserinin tedavisi kanserin evresine, hastanın yaşına, çocuk sahibi olma isteğine ve diğer sağlık problemlerine göre değişir. Tedavide cerrahi, radyoterapi, Kemoterapi veya bunların kombinasyonu kullanılabilir. 1)CERRAHİ -Konizasyon : Rahim ağzındaki lezyonun koni şeklinde çıkartılmasıdır. Çok erken evrelerde, genç ve çocuk isteyen hastalarda uygulanabilir. -Trakelektomi : Erken evre serviks kanseri, daha çocuk sahibi olmamış genç yaş grubunda da görülebilir. Bu nedenle doğurganlık potansiyelini korumak isteyen hastalarda tercih edilecek cerrahi yöntem Radikal Trakelektomi'dir. Bu yöntemde serviks, üst vajen ve iki tarafli parametrium dokusu çıkartılır, fakat uterus muhafaza edilir ve vajene tekrar birleştirilir. Böylece hastaların gebe kalma şansları korunmuş olur. Radikal trakelektomi yapılan hastalarda tedavi başarısı farklılık gösterse de, mutlak doğurganlıgını korumak isteyen seçilmiş hasta grubuna, risk ve avantajları iyice tartişıldıktan sonra uygulanmalıdır. Bu yöntemde de radikal histerektomide olduğu gibi birlikte pelvik lenfadenektomi yapılır. -Histerektomi : Erken evre serviks kanserinde standart tedavi, uterus, serviks, üst vajen ve iki taraflı parametrium dokusunun çıkartıldığı Radikal histerektomi'dir. Bu ameliyat, aynı zamanda kanserin yaygınlığını tesbit etmek ve kontrolünü sağlamaya yarayan Pelvik Lenfadenektomi'yi de (pelvik lenf bezlerinin çıkartılması) içerir. Erken evrelerde, ameliyat genellikle çoğu kanser merkezinde açık olarak, minimal invazif cerrahi konusunda eğitimli merkezlerde ise laparoskopik veya robotik cerrahiyle kapalı olarak yapılabilir. -Ekzanterasyon: İlerlemiş kanserde veya önceki tedaviyi takiben lokalize tekrarlamış kanser olgularında uzak organlara yayılım olmamış ise oldukça radikal bir ameliyat olan ekzanterasyon önerebilir. Bu ameliyat eger daha önce çıkarılmamış ise rahim, rahim ağzı, lenf düğümleri ve olasılıkla mesane, vajina, rektum ve kolonun bir kısmının alınmasını içerir. Genellikle ilk tedavide radyoterapi alıp sonradan bu bölgede tekrarlamış hastalıkta yapılması gereken bağırsakların ve idrar yolunun karın ön duvarına ağızlaştırıldığı bu geniş ameliyattır. 2)RADYOTERAPİ External Radyoterapi: Genellikle rahim ağzı kanseri ilerlemiş ise birincil tedavi olarak radyoterapi tercih edilir. Bazı durumlarda bu tedaviye kemoterapi de eklenir. Radyoterapi 5 hafta kadar süren hastanın kısa sürelerle hastaneye gelip ışın tedavisi alması şeklinde olur. Bazen erken evrelerde de hastanın genel durumu cerrahi tedavi için uygun değilse ilk tercih olarak radyoterapi seçilebilir. Brakiterapi: Brakiterapi, vajinal yolla rahimağzına uygulanan radyoterapidir. 3)KEMOTERAPİ : Kemoterapide kanserli hücreleri yok etmek için damardan veya ağız yoluyla anti-kanser ilaçlar verilir. Kanser uzak organlara yayıldığında veya ilk tedaviden sonra nüksettiğinde yüksek dozlarda kemoterapi uygulanır. KORUNMA Rahim ağzı kanserinin % 99 nedeni Human papilloma virüstür (HPV). 2005 yılından beri HPV aşısı rahim ağzı kanseri ve diğer HPV ile ilgisi olan kanserlerin ve kanser öncesi lezyonları önlenmesi için kullanılmaktadır. Güncel HPV aşılarında 9 adet yüksek riskli HPV tipine karşı koruyuculuk vardır. Bu aşının koruyuculuğu tüm rahim ağzı kanserinin % 93 nü kapsamaktadır. Ayrıca siğil oluşumundan da % 90 korumaktadır. Aşının özellikle genç kız veya erkeklere, daha hiç HPV ile karşılaşmadan yapılması önerilir ve böylece aşıdan % 100 yararlanmaları sağlanabilir. Primer korunma : HPV Aşısı Sekonder korunma : Pap-smear ve/veya HPV test
  • Vulva ve Vajen Kanseri: Belirtiler? Teşhis ve Tedavi? Korunma ?
    Vulva ve Vajen Kanseri Vulva kanseri kadın cinsel organının dış yüzeyinde meydana gelen bir kanser tipidir. Vulva, üretra ve vajinanın klitoris ve küçük dudaklar dahil çevreyi saran cilt alanıdır. Vulva kanseri genellikle vulvada bir yumru veya yara seklinde görülür ve kaşıntı ve ağrıya neden olur. Vulva kanseri seyrek görülür ve jinekolojik kanserlerin yaklaşık %4’ünü oluşturur. Herhangi bir yaşta meydana gelebilir; ancak vulva kanseri en sık ileri yaşta, menopoz sonrası kadınlarda görülür. BELİRTİLER (SEMPTOMLAR): Vulva kanserinin belirti ve semptomları aşağıdakileri içerebilir: Sürekli kaşıntı (pruritis) Ağrı ve hassasiyet Renk değişikliği veya kalınlaşma gibi cilt değişiklikleri Bir yumru, siğil benzeri veya karnıbahar benzeri kitle veya açık yara (ülser) Anormal kanama Yanma Ağrı NEDENLERİ: Vulva kanserine neyin neden olduğu tam bilinmemektedir. Genel olarak bir hücrenin DNA’sında meydana gelen anormal değişiklikler nedeniyle (mutasyon ) kanserin başladığı kabul edilir. Mutasyonlar hücrenin hızlı şekilde gelişmesi ve bölünmesine neden olur. Hücreler ve bu hücrelerden bölünen diğer hücreler, normal hücreler ölürken yaşamaya devam eder. Biriken hücreler bir tümör oluşturur, çevredeki dokuları işgal eder ve vücudun diğer bölgelerine yayılır. VULVA KANSERİ TİPLERİ: Vulva skuamöz hücre kanseri: Bu kanser vulva yüzeyini kaplayan ince, düz hücre tabakasından başlar. Çoğu vulva kanseri skuamöz hücreli kanserdir (% 90 ). Vulvar melanom: Bu kanser vulva cildinde pigment üreten hücrelerde başlar. Adeno karsinomlar Bartholin bezi kanseri Sarkomlar Metastatik RİSK FAKTÖRLERİ: Vulva kanserinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, aşağıdakiler dahil belirli faktörlerin hastalık riskini artırdığı düşünülmektedir: Artan yaş: Vulva kanseri riski yaşlılıkla artar ancak herhangi bir yaşta da meydana gelebilir. Tanıdaki ortalama yaş 65’tir. İnsan papilloma virüsüne (HPV) enfeksiyonu: HPV, vulva kanseri ve rahim ağzı kanseri dahil çeşitli kanserlerin riskini artıran, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Cinsel anlamda aktif, birçok genç kadın HPV’ye maruz kalır. Ancak çoğunlukla enfeksiyon kanseri tetiklemez. bazı kadınlar için enfeksiyon hücrelerin değişmesine neden olur ve gelecekte kanser riskini artırır. Sigara kullanımı: Sigara kullanımı vulva kanseri riskini artırır. İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV) ile enfekte olmak: Cinsel yolla bulaşan bu virüs bağışıklık sistemini zayıflatır, sizi HPV enfeksiyonlarına karşı savunmasız hale getirir ve böylelikle vulva kanseri riskini artırır. Vulvanın prekanser koşulları geçmişine sahip olmak: Vulvar intraepitelyal neoplazi, vulva kanseri riskini artıran bir prekanser koşuludur. Vulvar intraepitelyal neoplazili çoğu kadında hiç kanser gelişmeyecektir; ancak az sayıda kadında sonunda invaziv vulva kanseri gelişir. Bu nedenle doktorunuz anormal hücrelerin bulunduğu alanın alınması ve periyodik takiplerin yapılmasını önerebilir. Vulvayı içeren bir cilt hastalığının bulunması: Vulva cildinin ince ve kaşıntılı olmasına neden olan Liken Skleroz vulva kanseri riskini artırır. TANI: Vulvanın incelenmesi. Doktorunuz anormallikleri incelemek için vulvada bir fiziksel muayene yapabilir. Vulvanın incelenmesi için özel bir lens kullanılması. Bir kolposkopi muayenesi sırasında doktorunuz anormal alanları yakından incelemek için vulvanızda büyütece benzer bir alet kullanır. Test için bir doku örneği alma (biyopsi). Vulvada şüpheli bir cilt alanının kanserli olup olmadığını belirlemek için cildin bir bölümünün alınmasıdır. Bir biyopsi prosedürü sırasında bu alan lokal anestezi ile uyuşturulur ve bir neşter veya başka özel bir kesme aleti kullanılarak şüpheli alanın tümü veya bir bölümü alınır. Ne kadar cilt bölümü alınacağına bağlı olarak dikiş atılması gerekebilir. Kanser boyutunun belirlenmesi Tanı doğrulandıktan sonra doktorunuz kanserin boyutunu ve düzeyini (evresinin) belirlemek için bazı çalışmalar yapar. Evrelendirme testleri aşağıdakileri içerir: Pelvik muayene. Görüntüleme testleri. Göğüs veya karın bölgesindeki görüntüler kanserin diğer alanlara yayılıp yayılmadığını gösterebilir. görüntüleme testleri röntgen, bilgisayarlı tomografi (CT) ve manyetik rezonans görüntülemeyi (MRI) içerebilir. Vulva kanseri evreleri aşağıdakileri içerir: Evre I vajina girişi ile anüs (perinum) arasındaki cilt alanı veya vulva ile sınırlı küçük bir tümör anlamına gelir. Bu kanser lenf düğümlerine veya vücudunuzun diğer bölgelerine yayılmamıştır. Evre II tümörler üretranın alt bölümleri, vajina ve anüs gibi çevredeki yapıları içerecek şekilde yayılan kanserlerdir. Evre III kanser lenf düğümlerine yayılmıştır. Evre IVA kanserin lenf düğümlerine daha çok yayıldığı veya üretra veya vajinanın üst bölümlerine yayıldığı veya mesane, rektum ve kalça kemiğine yayıldığı anlamına gelir. Evre IVB kanserin vücudun uzak bölgelerine yayıldığı (metastaz) anlamına gelir. TEDAVİ: Vulva kanserinin tedavisi cerrahidir. Vulva kanseri ameliyatında bazen tüm vulvanın alınması gerekir. Vulva kanseri ne kadar erken teşhis edilirse tedavi için kapsamlı bir ameliyat gerekliliği riski o kadar azalır. Vulva kanseri için tedavi seçenekleri kanserin tipine ve evresine, genel sağlık durumunuza ve tercihlerinize bağlıdır. Cerrahi :Vulva kanseri tedavisinde kullanılan ameliyatlar aşağıdakileri içerir: Kanseri ve Sağlıklı Dokunun Kenarını Almak (Eksizyon). Ayrıca geniş lokal eksizyon veya radikal eksizyon da denilen bu işlem kanserin ve tam çevresindeki normal dokunun en az 3/4 inç (2 cm) bölümünün kesilerek alınması içerir. Doktorunuzun normal görünen doku kenarını keserek alması, tüm kanserli hücrelerin alındığından emin olmaya yardımcı olur. Vulvanın Bir Bölümünün Alınması (Kısmi Vulvektomi): Kısmi vulvektomi sırasında vulvanın bir kısmı ve altında yatan dokular alınır. Vulvanın Tümünün Alınması (Radikal Vulvektomi): Radikal vulvektomi klitoris ve altta yatan doku dahil tüm vulvanın alınmasını içerir. İlerlemiş Kanser için Kapsamlı Ameliyat: Kanser vulva dışına ve çevredeki organlara yayılmışsa doktorunuz pelvik eksenterasyon adı verilen bir ameliyatla vulvanın tümünün ve çevredeki organların alınmasını önerebilir. Kanserin nereye yayıldığına bağlı olarak cerrah alt kolon, rektum, mesane, rahim ağzı, rahim, vajina, yumurtalıklar ve çevredeki lenf düğümlerini alabilir. Mesane, rektum veya kolon alınırsa idrarın bir torbaya (ostomi) atılması için vücudunuzda yapay bir çıkış (stoma) oluşturulacaktır. Yara veya arkada kalan alan genelde vücudunuzun başka bir bölgesinden greftlenen cilt olmadan kapanabilir. Ancak kanserin ne kadar yayıldığına ve ne kadar doku çıkartılması gerektiğine bağlı olarak bir rekonstrüktif cerrahi uygulanabilir – bu işlemde bu alanı kaplamak için vücudunuzun başka bir bölümünden cilt grefti hazırlanır. Tüm vulvanın alınmasına yönelik ameliyat , kesi çevresinde enfeksiyon ve iyileşme sorunları gibi komplikasyonların riskini taşır. Buna ek olarak vulva pedinin bir kısmı veya tümü alındığında uzun süre boyunca oturmak rahatsız edici olabilir. Cinsel organ bölgesinde uyuşma hissedilebilir ve cinsel ilişki sırasında orgazma ulaşmak zorlaşabilir. Çevredeki lenf düğümlerini almaya yönelik ameliyat Vulva kanseri sıklıkla kasıktaki lenf düğümlerine yayılır, dolayısıyla doktorunuz kanserin alınması için yapılan ameliyat sırasında bu lenf düğümlerini de alabilir. Sizin durumunuza bağlı olarak doktorunuz yalnızca birkaç lenf düğümünü veya birçok lenf düğümünü alabilir. Lenf düğümlerinin alınması sıvı tutulumuna ve bacakların şişmesine neden olur (buna lenfödem denilir). Bu komplikasyon gelişirse semptomların azalmasina yardımcı olacak kompresyon aletleri veya destek çorapları verilebilir. Sentinel lenf düğümü biyopsisi adı verilen bu prosedür kanserin ilk olarak yayılmasının en muhtemel olduğu lenf düğümünün tanımlanmasını içerir. Cerrah daha sonra test edilmek üzere lenf düğümünü alır. Kanser hücreleri bu lenf düğümünde tespit edilmezse kanser hücrelerinin diğer lenf düğümlerine yayılmamis demektir bu nedenle sentinel lenf nodu biopsisi yapılan olgularda daha az lenfadenektomi yapılır ve dolayısıyla daha az lenfodem görülür . Radyoterapi Radyoterapide kanser hücrelerini öldürmek için yüksek güçte enerji ışınları (örneğin, X ışınları) kullanılır. Vulva kanseri için radyoterapi genelde vücudunuzun etrafında dönen ve cildinizde kesin noktalara radyasyon uygulayan bir makine tarafından uygulanır (harici ışın radyoterapisi). Radyoterapi bazen vulva kanserlerinin boyutunu küçülterek ameliyatın başarı şansını artırmak için kullanılır. Radyoterapi bazen kemoterapi ile birlikte uygulanır ve böylelikle kanser hücreleri radyoterapiye daha duyarlı hale getirilebilir. Lenf düğümlerinde kanser hücreleri belirlenirse ameliyattan sonra geride kalma ihtimali olan tüm kanser hücrelerini öldürmek için lenf düğümleri çevresindeki alana radyoterapi uygulanmasını önerilir. Kemoterapi Kemoterapi kanser hücrelerini öldürmek için kimyasal maddelerin kullanıldığı bir ilaç tedavisidir. Kemoterapi ilaçları genelde bir damar veya ağız yoluyla uygulanır. Vücudun diğer alanların yayılan ilerlemiş vulva kanserli kadınlar için kemoterapi bir seçenek olabilir. Bazen kemoterapi vulva kanserlerinin boyutunu küçülterek ameliyatın başarı şansını artırmak için radyoterapi ile birlikte kullanılır. Tedaviden sonra takip testleri Vulva kanseri tedavisini tamamladıktan sonra kanser nüksü olup olmadığına bakmak için periyodik takip muayeneleri önerebilir. Başarılı bir tedaviden sonra bile vulva kanseri nüksedebilir. Genelde vulva kanseri tedavisinden sonraki ilk iki yılda, her 3-4 ayda bir sonraki 3 yıl 6 ayda bir muayene yapılması önerilir. KORUNMA: Cinsel yolla bulaşan hastalık riskinizi azaltın Vulva kanseri riskini azaltmak için HPV ve HIV gibi cinsel yolla bulaşan hastalıkların riskini azaltın. Bu hastalıkların riskini azaltmak için: Cinsel partner sayınızı sınırlandırın. Ne kadar fazla cinsel partnerinizi olursa HPV bulaşma riskini o kadar yüksektir. Her cinsel ilişkide prezervatif kullanın. Prezervatif sizi HIV bulaşmasına karşı koruyabilir. Prezervatifler HPV bulaşma riskini azaltabilir ancak sizi buna karşı tamamen koruyamaz. HPV aşısını göz önünde bulundurun. Kız çocukları ve genç kadınlar vulva kanserinin çoğu vakasına neden odluğu düşünülen virüsün suşlarına karşı korunmak amacıyla HPV aşısı olmayı düşünebilir. Periodik pelvik muayene yaptırın Bu muayeneler doktorunuzun vulvayı görsel olarak incelemesine ve anormallikleri kontrol etmek için iç organları elle muayene etmesine izin verir.
  • 11 Soruda HPV Aşısı: HPV Aşısı Nedir? HPV Aşısı Ne İşe Yarar? HPV aşısı kimlere uygulanabilir? HPV aşısı kaç doz uygulanmalıdır?....
    Rahim ağzı kanserinin en yaygın nedeni olan HPV, 200'den fazla virüsten oluşan çok yaygın bir virüs grubu olan Papillomaviridae ailesinden çift sarmallı olan bir DNA virüsüdür. Dünyada ek yaygın görülen kanser türlerinden biri olan rahim ağzı kanseri, erken teşhis edilip aşı olunmadığı takdirde tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilir. Bu duruma çözüm olarak rahim ağzı kanserinin büyük bir çoğunluğunun kaynağı olan HPV virüsünden korunma yöntemleri arasında HPV aşısı ilk sırada yer gelir. Yakın zamana kadar Türkiye’de 4 tip HPV virüsüne karşı koruma sağlayan aşı uygulanırken artık 9 tip HPV virüsüne karşı koruma sağlayan aşı yapıldığı biliniyor. HPV Aşısı Nedir? HPV aşısı, insan papilloma virüsü olarak bilinen HPV virüsüne karşı birincil derecede koruyuculuk (proflaktik) sağlayan ve HPV virüsünün neden olduğu rahim ağzı kanseri ve genital siğilleri önlemeye yönelik uygulanan aşılardır. Uygulanan tüm HPV aşıları, en büyük rahim ağzı kanseri riskine neden olan HPV tip 16 ve 18'e karşı koruma sağlar. Hem kadınlara hem de erkeklere uygulanabilen HPV aşısı, 11 veya 12 yaşlarından itibaren rutin olarak tavsiye edilir. Kız ve erkek çocuklarının cinsel temas ve HPV'ye maruz kalmadan önce aşı olmaları ideal olarak kabul edilir. HPV Aşısı Ne İşe Yarar? HPV aşısı, hem kadınları hem de erkekleri insan papillome virüsü olarak bilinen HPV virüsüne karşı birincil derecede korumak amacıyla yapılır. Kadınlarda özellikle rahim ağzı kanseri ve genital siğillere karşı koruma sağlayan HPV aşısı, bunların yanı sıra HPV virüsünün neden olduğu vajina, vulva, penis veya rektum kanserine karşı koruma sağlamakla birlikte yine HPV'nin neden olduğu ağız, boğaz, baş ve boyun kanserlerine karşı da kişiyi korur. Bu yüzden hem HPV virüsüne hem de bazı kanser türlerine karşı HPV aşısı olmanın önemi büyüktür. HPV aşısının koruma sağladığı ve işe yaradığı alanlar şöyledir: Rahim ağzı kanseri Genital siğiller Vajina kanseri Vulva kanseri Penis kanseri Anüs kanseri Ağız kanseri Gırtlak kanseri Baş ve boyun kanseri HPV Aşısı Yan Etkileri Nelerdir? HPV aşısı, HPV virüsüne karşı sağladığı korumanın yanı sıra bireylerde bazı yan etkiler ortaya çıkarabilir. Yaygın görülen HPV aşısı yan etkileri arasında aşının uygulandığı bölgede kızarıklık, şişlik, ağrı yer alır. Bazı durumlarda ise baş ağrısı, baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma görülebilir. 11 Soruda HPV Rehberi! HPV aşısının rahim ağzı kanserine karşı koruma sağlayıp sağlamadığı, kimlere uygulanabildiği, kaç doz uygulanması gerektiği, hamile kadınlara olan etkisi ve yan etkileri olmak üzere 11 soruda geniş çaplı bir HPV rehberini sizler için hazırladık... 1. HPV aşısı kimlere uygulanabilir? Rahim ağzı kanserine karşı yüksek düzeyde koruma sağlayan HPV aşısı 9 yaşından itibaren üst yaş sınırı olmaksızın her kadına uygulanabilmektedir. Erkeklerde HPV aşısı 26 yaşına kadar uygulanmaktadır. 9–26 yaş aralığında olan bütün erkekler HPV aşısı yaptırabilmektedir. 2. HPV aşısı kaç doz uygulanmalıdır? HPV aşısı 3 doz kullanılan bir aşıdır. İlk doz aşıdan 1 ay sonra 2. doz uygulanır. 2. dozdan 5 ay sonra da son doz aşı yaptırılmalıdır. 14 yaşına kadar çocuklarda tek doz HPV aşısı yeterlidir. 15 yaşından sonra yetişkinlerde olduğu gibi 3 doz aşı gereklidir. 13 yaş sonu ile 15 yaş başı arasındaki çocuklarda 2 doz aşı yeterli olmaktadır. 3. HPV aşısı kaç tip HPV virüsüne karşı koruma sağlar? HPV’nin birçok tipi bulunmaktadır. Bu HPV tiplerinden bazıları rahim ağzı kanserine bazıları ise genital siğil oluşumuna yol açmaktadır. Türkiye’de yakın zamana kadar 4’lü HPV aşısı yapılmaktaydı. HPV tip 6, HPV tip 11, HPV tip 16 ve HPV tip 18’e karşı koruma sağlayan 4’lü aşı yerine artık Türkiye’de de 9 tip HPV’ye karşı koruma sağlayan aşı yapılmaktadır. Yeni aşıda 4’lü aşıya ek olarak HPV tip 31, HPV tip 33, HPV tip 45, HPV tip 52 ve HPV tip 53’e karşı da koruma sağlamaktadır. 4. Yeni HPV aşısında doz oranları aynı mı? 9 Tip HPV virüsüne karşı koruma sağlayan yeni aşıda doz şemasında bir değişiklik bulunmamaktadır. 4’lü HPV aşısında olduğu gibi 3 doz şeklinde yapılabilmektedir. 5. HPV bulaşan kişilere aşı yapılabilir mi? HPV bulaşı olan kişilere de HPV aşısı yapılabilir. HPV virüsü vücuduna girmiş olsa bile HPV aşısının yarattığı bağışıklık kendi kendine geçiren kişilerden daha yüksektir. HPV aşısının bağışıklığı yaklaşık 25 yıl devam etmektedir. 6. HPV bulaşan kişiler tekrar HPV virüsüne yakalanabilir mi? HPV tedavisi olan kişiler sonrasında tekrar HPV virüsü bulaşı olabilir. Renfeksiyon denilen tekrar HPV virüsüne yakalanma riski bulunmaktadır. Ancak HPV aşısı olan kişilerde bu ihtimal çok düşüktür. 7. HPV aşısı gebelikte uygulanır mı? HPV aşısının gebelik döneminde uygulanması tavsiye edilmemektedir. Ancak emzirme döneminde HPV aşısı güvenle kullanılabilir. 8. HPV aşısı yan etkileri nelerdir? HPV aşısı dünyada kullanılan en güvenli aşı kabul edilmektedir. Yapılan tıbbi çalışmalarda HPV aşısının ciddi bir yan etkisi tespit edilmemiştir. Aşı yapıldıktan sonar ciltte ağrı, kızarıklık, şişlik görülebilmekte, bu şikayetler de kısa süreli olmaktadır. 9. HPV aşısı rahim ağzı kanserine karşı korur mu? HPV aşısını rutin olarak yaptıran ülkelerde yapılan çalışmalarda rahim ağzı kanserinin yüzde 80 oranlarında azaldığı belirlenmiştir. 10. HPV 4’lü aşıyı yaptıranların 9’lu HPV aşı yaptırmasına gerek var mıdır? HPV 4’lü aşı yaptıranlar 9 tip virüse karşı koruma sağlayan yeni aşıyı yaptırabilirler. Ancak 9’lu aşının uygulaması dünyada da çok yeni olduğu için bu konudaki çalışmalar tam olarak tamamlanmamıştır. 11. HPV aşısı öncesi tarama gerekli midir? HPV bulaşı olan kişiler de HPV aşısı yaptırabileceği için aşı öncesi tarama yaptırmaya gerek yoktur.
  • Polikistik Over Sendromu neden olur?
    Polikistik Over Sendromu neden olur? Polikistik over sendromunun sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte ortaya çıkışında genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu bilinmektedir. Hastalığın oluşumunda ailesel yatkınlık önemli bir rol oynar. Ailesinde polikistik over öyküsü bulunan bireylerin bu hastalığa yakalanma olasılığı, diğer bireylere oranla oldukça fazladır. Buna ek olarak obezite de bu hastalığın oluşumuna zemin hazırlayan faktörler arasında yer alır. Fazla kilo ve buna bağlı olarak oluşacak insülin direnci, hiperinsülinemiye (kanda insülin hormonu düzeyinin yükselmesi) neden olur ve bu da vücutta androjen hormonu sentezini artırır. Sonuç olarak cinsiyet hormonlarının vücuttaki dengesi bozularak yumurtlama bozuklukları ve anovülasyon olarak adlandırılan yumurtlayamama problemi ortaya çıkar. Yumurtlama düzeninin bozulması ile yumurtalıklarda kist oluşumu gözlenir ve bu durum ilerleyerek polikistik over sendromu tablosunun ortaya çıkmasına yol açar. PKOS hastalığının nedenlerinden bir tanesi de birtakım zararlı kimyasal maddelere maruz kalmaktır. Bazı tarım ilaçları, dioksinler, fitoöstrojenler, BPA, Bisfenol A, DBP gibi birtakım kimyasallar, vücuttaki hormon üretimi sürecine etki ederek hormonal dengenin bozulmasına yol açabilir. Bu nedenle bu tarz kimyasal maddelere maruz kalmanın polikistik over sendromu da dahil olmak üzere pek çok hastalığın görülme olasılığını artırdığı düşünülmektedir.
  • POLİKİSTİK OVER SENDROMU (PKOS) HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR
    POLİKİSTİK OVER SENDROMU (PKOS) HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR Polikistik Over Sendromu Tedavisi Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler Neler? Polikistik over sendromu olan kadınlara gebelik sonrası da jinekolojik takipleri bırakmamaları ve yıllık muayenelere devam etmeleri kesinlikle önemlidir. Bu hastalarda ileri yaşlarda şeker hastalığı başta olmak üzere bazı hastalıkların görülmesi söz konusu olabilmektedir. Bunu önlemek için aşırı kilo alımı engellenmeli, düzenli egzersiz önerilmeli ve gerekirse ilaçlarla düzenli adet görmeleri sağlanmalıdır. Polikistik Over Sendromu hangi hastalıkları tetikleyebilir? Üreme çağındaki her 10 kadından birinde görülebilen Polikistik Over Sendromu, ihmal edilmemelidir. Zira PKOS tedavi edilmediği takdirde kalp hastaları, hipertansiyon rahim kanseri, şeker hastalığı riski artar. Polikistik Over Sendromuna hangi besinler iyi gelir? Yumurta, ceviz, tereyağı, deniz ürünleri gibi Omega-3 yağ asitlerinin fazlaca olduğu besinleri tüketmek ya da hekim tavsiyesi ile bunları içeren besin destekleri almak da düzensiz hormon üretiminin normale dönmesine yardımcı olabilmektedir. Polikistik Over Sendromu yaşayanlar hamile kalabilir mi? Polikistik Over Sendromu doğurganlık döneminde görülen bir hastalıktır. Bu tür hastalarda yumurtlama gerçekleşmediği veya çok nadir olduğu için adet düzensizliği ve hamile kalmakta güçlük çekme yakınmaları ortaya çıkar. PKOS, hamile kalmakta zorlanmanın en sık nedenidir; ancak PKOS’un kalıcı bir kısırlık nedeni olduğunu söylenemez. Polikistik Over Sendromu olan hastaların bir kısmında gebe kalmakta hiçbir sıkıntı çekmeyen hastalar olabilir. Bu durumdaki hastalığın düzelmesine katkıda olacağı düşünüldüğünden gebelik planının geciktirilmemesi önerilir. Gebelikte başarılı sonuçlar elde etmek için gerektiğinde insülin direncini kıran ilaçlar, yumurta geliştirici ve yumurtlamayı uyaran ilaç tedavileri uygulanır. Gebelik sonrası nelere dikkat edilmelidir? Fazla kilolardan kurtulmak da gebelikte başarılı sonuçlar elde etmek için önemlidir. Gebelik sonrası da Polikistik Over Sendromu olan kadınlara jinekolojik takipleri bırakmamaları ve yıllık muayenelerine devam etmeleri gerekmektedir. Düzensiz ya da seyrek adet görmenin zararı var mı? Bu hastalık nedeniyle seyrek adet gören kadınlarda yumurtlama seyrek olduğu için ya da hiç olmadığından vücut uzun süre yüksek östrojen etkisine maruz kalır. Yumurtlama sonrasında salgılanan progesteron, östrojenin etkilerini baskılayacağından rahim kanseri olasılığı ortaya çıkabilmektedir. Polikistik Over Sendromunun şeker hastalığı ilişkisi nedir? Aşırı kilo insülin direncine sebep olur. İnsülin direnci arttıkça, şeker kontrolünü sağlamak için insülin de artmış olur. Bu durum insülinin vücutta gereğinden fazla salgılanmasına yol açar. İnsülin direnci, tip 2 diyabet, lipid yüksekliği , yüksek tansiyon ve Polikistik Over Sendromuna eşlik eder. Sonuç olarak PKOS’lu hastalarda tip 2 diyabet (şeker hastalığı) gelişme riski yüksektir. Öte yandan obez olmayan PKOS’lu hastalarda da insülin direnci yüksek bulunmaktadır
  • Polikistik Over Sendromu tedavi yöntemleri nelerdir?
    Polikistik Over Sendromu tedavi yöntemleri nelerdir? Polikistik overde tedavi, endokrin uzmanı ve kadın hastalıkları ve doğum doktoru tarafından kişiye özgü şekilde planlanır. Tedavi sürecinde hastalıkla mücadelenin yanı sıra hastalığın yol açtığı ikincil problemlerin ortadan kaldırılmasına yönelik farklı tedavi yöntemlerinden de yararlanılır. Öncelikle kan dolaşımında normalin üzerinde seyreden erkeklik (androjen) hormonlarının seviyesinin düşürülmesine yönelik antiandrojen ilaç tedavilerinden yararlanılabilir. Diyetisyen tarafından hazırlanacak olan kişiye özgü polikistik over sendromu diyeti ile kişinin ideal kilosuna inmesi sağlanarak insülin direncinin azaltılması hastalığın seyrini iyileştirmede en önemli tedavi ilkelerinden bir tanesidir. Halihazırda hastada insülin direnci var ise oral antidiyabetik ajanlar kullanılarak kandaki şeker ve insülin hormonu düzeylerinin normale indirgenmesi hastada hormon seviyelerinin düzeltilebilmesi adına oldukça önemlidir. Adet düzeninin sağlanmasına ve hastalığın yol açtığı tüylenme (hirşutizm) ve akne gibi sorunların önlenebilmesi için çoğu zaman doğum kontrol haplarından faydalanılır. Bu tedavi yöntemi aynı zamanda rahim iç tabakası olan endometriumun aşırı kalınlaşması ve buna bağlı olarak oluşabilecek farklı hastalıkların önlenmesine de katkı sağlar. Polikistik over sendromu ve saç dökülmesi de birbiri ile ilişkili olan sorunlar olduğundan gerekli görüldüğünde vitamin ve mineral takviyeleri, doğal içerikli şampuanlar ve saç ekimi tekniklerinden faydalanılabilir. Ortaya çıkan akne problemi için antibiyotikler ve sivilce kremleri, tüylenme sorunu için lazer epilasyon tekniklerinden yararlanılabilir. Çocuk sahibi olmak isteyen kişilerde ise yine hastalığa yönelik uygulanacak olan uygun tedavilerin yanı sıra yumurta gelişimini sağlamaya yönelik birtakım ilaç tedavileri uygulanabilir. Hastada uygulanacak olan tedavi; tamamen hastada gelişen komplikasyonlara, hastalığın evresine, yol açtığı ikincil sorunlara ve hastanın genel yapısına uygun olacak şekilde hekim tarafından kişiye özel olarak planlanmalıdır. Birçok hastalıkta olduğu gibi polikistik over sendromunda da hastalığın erken dönemde teşhis edilmesi, tedavi planının hastalığın evresine uygun olarak yapılması ve hastalığın ilerleyişinin durdurulmasına yönelik önlemler alınması kişide hastalığın yol açacağı sorunların önüne geçilmesi adına oldukça önemlidir. Polikistik over sendromlu hamile kalabilir mi, bu hastalık çocuk sahibi olmaya engel midir gibi sorular hastaların kafasını en çok karıştıran sorulardır. Özellikle çocuk sahibi olmak isteyen kişilerde doğru bir tedavi sürecinin sonucunda bu hastalığın tamamen kontrol altına alınabilmesinin mümkün olduğu ve bu şekilde kısırlığın önlenebileceği unutulmamalıdır. Yukarıda verilen bilgiler ışığında eğer siz de PKOS hastasıysanız veya bu hastalığa sahip olabileceğiniz ihtimali üzerinde duruyorsanız derhal bir sağlık kuruluşuna başvurarak gerekli tanı testlerini yaptırabilir, tedavi sürecinize hemen başlayarak yaşam kalitenizi yükseltebilirsiniz.
  • Polikistik Over Sendromu nedir?
    Son yıllarda görülme sıklığı artan "Polikistik Over Sendromu (PKOS)", doğurganlığı olumsuz etkileyen ve pek çok farklı hastalığın oluşumuna da zemin hazırlayan bir kadın hastalığı ve aynı zamanda bir endokrin hastalıktır. Özellikle üreme çağındaki kadınlar arasında yaygın olarak görülen polikistik over; yumurtlama bozukluğu oluşumuna neden olarak kısırlığa zemin hazırlar. Ayrıca tedavi edilmemesi durumunda ilerleyerek hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları gibi pek çok ikincil hastalığa da yol açar. Polikistik Over Sendromu nedir? Yumurtalıklarda küçük ve iyi huylu çok sayıda kistin oluşumu şeklinde gelişen polikistik over, adet düzenliği ile birlikte kendini belli eden, buna ek olarak kilo artışı, vücut genelinde tüylenme, sivilce oluşumu gibi pek çok şikayetin oluşumuna neden olan bir kadın hastalığıdır. Yumurtalıklarda oluşan kistler nedeniyle yumurtlama düzeninin bozulması nedeniyle bu hastalığa sahip olan kadınlarda çocuk sahibi olamama sorunu sıklıkla gözlenir. Yumurtalıklardaki çok sayıdaki kist, hormonal yapıyı bozarak tüylenmeye ve sivilce oluşumuna neden olur. Dış görünüşü bozarak yaşam kalitesini ve dış görünüşü olumsuz yönde etkileyen bu hastalık, psikolojik sorunları da beraberinde getiren ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık türüdür. Ciddi bir hastalık olan polikistik over sendromu uzun bir süre boyunca tedavi edilmez ise karaciğer yağlanması, diyabet, hipertansiyon, metabolik sendrom, kısırlık, depresyon ve anksiyete bozuklukları, hipertansiyon, uyku apnesi gibi pek çok önemli soruna yol açabilir. Bu nedenle bu hastalığa sahip olan kişilerde tedavi sürecinin derhal başlatılarak hızlı bir şekilde kilo kaybının sağlanması ve hormon seviyelerinin kontrol altına alınması gerekir.
  • Polikistik Over Sendromu tanısı nasıl konulur?
    Polikistik Over Sendromu tanısı nasıl konulur? Polikistik over sendromunda tanı; klinik bulgular, radyolojik görüntüler ve hastanın öyküsü detaylı bir şekilde incelenerek konulur. Normalden erken veya geç adet olma, adet görememe (amenore), sesin kalınlaşması, tüylenme, aşırı saç dökülmesi gibi sorunlardan bir veya birkaçının görüldüğü hastalarda pelvik veya vajinal ultrasonografi eşliğinde yumurtalıklar ve rahim detaylı bir şekilde incelenir. Adetin 3. gününde yapılacak kan testi sonucunda hormon düzeyleri ölçülerek tüm bu tanı testlerinin ışığında hastalığın tanısı konulabilir. Hastalığa sahip bireylerde özellikle hormon testinde yumurtlama döngüsünü düzenleyen FSH ve LH hormon seviyelerinin normalin dışında olduğu, östrojen hormonu düzeyinin düşük, erkeklik hormonu düzeylerinin normalden yüksek olduğu görülür. Yumurtlamayı sağlayan hormon seviyesinin yumurtayı büyüten hormonun seviyesine olan oranının 3 ve üzerinde olduğu durumlarda da hastanın polikistik over sendromuna sahip olduğu düşünülebilir. Hastalığın tanısı ve takibinde ultrasonografi de büyük önem taşır. PKOS hastalığında yumurtlamanın olmamasının (anovülasyon) temel nedeni, yumurtaların bozulmuş hormon seviyelerinden dolayı olması gerektiği gibi gelişemeyerek yumurtalık çeperinde birikmesi ve kistleşmesidir. Ultrasonografide çoğunlukla bir yumurtalığın veya her iki yumurtalığın multikistik görünümde olduğu gözlenir. Hastalığın tanısının koyulabilmesi için tek bir yumurtalığın bu görünümde olması yeterlidir.
  • Polikistik Over Sendromu Belirtileri Nelerdir?
    Polikistik Over Sendromu belirtileri Hastalık başlangıç döneminde çoğunlukla belirti vermemekle birlikte süreç ilerledikçe birtakım semptomlar ile kendini göstermeye başlar. Semptomlar kişiye bağlı olarak değişse de çoğu kadında görülen ortak belirtiler şu şekilde sıralanabilir: · Adet düzensizliği · Kilo artışı · Tüylenme · 2 adet döngüsü arasında görülen kanamalar · Kilo alma · Çocuk sahibi olamama · Yüz ve sırtta sivilcelenme · Seste kalınlaşma · Göğüslerde büyüme, küçülme ve hassasiyet · Saç dökülmesi · Ciltte lekelenmeler Yukarıda belirtilen semptomlar polikistik over sendromunun sıklıkla görülen belirtileri olup bilinen en yaygın semptomu adet düzensizliğidir. Özellikle 13-19 yaş arası genç kızlarda ilk adetten birkaç döngü sonrasında adet görememeye başlama, aşırı kıllanma ve sivilcelenme şeklinde kendini gösteren hastalık, daha ileri yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir.

Op. Dr. Ramazan Sürücü

bottom of page